OKULUN İLK GÜNÜ

4 1 0
                                    

Günler hızla geçerken okulun ilk gününün sabahına gözlerimi açtım. Heyecandan odamdan çıkıp koşturmaya başladım koridorda. Mutfağın kapısına ilerlediğimde görmek istemediğim bir manzara ile karşılaştım. Çok değil bir ay öncesine kadar her sabah bizden önce uyanıp kahvaltı hazırlayan annem uyanmamıştı. Geriye dönüp salona baktığımda orada da göremedim. Uyanmadığını anlayıp sessiz adımlarla anne ve babamın yatak odasına doğru ilerledim. Önüne geldiğimde sessizce indirdim kapı kulpunu. Babamı uyandırıp sinirlendirmek istemiyordum. İçeriye girdiğimde ikiside uyuyordu. Camın üzerinde yürürcesine sessiz ve dikkatli adım atıp annemin yanına kadar geldim. Omzundan uzanıp kulağına fısıldadım;

"Anne, uyan"

  Uykusu çok hafif olan annem seslenir seslenmez uyandı. Gözlerini zorla aralayıp;

"Ne oldu?" diye sordu.

"Okula gideceğim. Kahvaltı yapmayacak mıyız?"

Sesimi duyan babam gözlerini açmadan mırıldandı;

"Susun artık!"

Gözlerini tamamen aralayan annem hızla kalktı yataktan. Birlikte yatak odasından çıktık. Salona geçip annemi bekledim. Ablam uyanıp lavaboya giderken, annem ise mutfağa geçip bir şeyler hazırlamaya başladı. Çok vakit geçmeden okul kıyafetlerini giyen ablam salonun kapısından içeriye baktı. Beni görür görmez şaşırarak, tebessümle söylendi;

"Ne çabuk giyindin!"

Hiçbir şey söylemeden, tebessüm ederek ablama baktım. O sabah evimizde kahvaltı hazırlanmamıştı. Annem, beslenme çantalarımıza yemeklerimizi yerleştirdi ve yanımıza gelip almamız için önce ablama sonra bana uzattı. Beslenme çantamızı alıp, evden çıkmak için hazırlanmaya başladık...

    Sonbaharın başlarıydı. Güneş etrafı sarmaya başlamıştı sabahın ilk saatlerinde. Sohbaharın vermiş olduğu hafif serinlik ile ruhum çiçekleniyordu. Ablama dönüp baktığımda kendinden emin bir şekilde sağına soluna bile bakmadan okula doğru ilerliyordu. Ablam, üçüncü sınıfa geçmişti. Onun okuldaki yeni yılının ilk günü iken benim ilk okul günümdü. Saklamaya çalışsam da heyecanlanıyordum. Yolu neredeyse yarılamıştık. Ablamın aksine etrafı tanımak adına sağıma soluma bakınıyordum. Yaşıtlarımız ve bizden büyük çocuklar okul üniformaları ile okula doğru yürüyorlardı. Kimisinin yanında annesi, kimisinin yanında babası. Bazılarının ikisi birden. Yalnız yürüyen çocuklar da vardı fakat yaşça büyüklerdi bizden. Okul, bir çocuğa dayatılmış ilk zorundalıktır. Bu zorunlu sistemin iyi ya da kötü olması okula bağlı. İyi olabilecekse eğer bu zorunluluk güzel olacaktır. Tabii tam tersi olması da istemesekte mümkün...

    Yaz bitmiş, ağaçlar çırılçıplak. Bütün yapraklarını dökmüşler... Az da olsa kendini hissettiren ufak çaplı rüzgarlar değiyor tenime. Kış, geliyorum diyordu...

     Okulun önüne gelmiştik. Okulun, mavi, uzun kapısı kapalıydı. Onlarca insan okul kapısının açılmasını bekliyordu. Ebeveynler çocuklarını öpüp uyarılarda bulunuyordu. Ablamsa sadece kapıya bakıyordu. Ben ise çevremi seyrederken elime güç uygulandı ablam tarafından. Kapıya doğru çekiliyordum. Kapının açıldığını gören ablam elimden tutup yürümeye devam etti, beni de peşinden götürerek. Bahçeye adımını atar atmaz yüzünde tebessüm oluştu ablamın. Okulu neden bu kadar sevdiğini henüz anlayamıyordum... Ben ise onun kadar eğlenmiyordum. Kalabalığa alışık değildim. İnsanlarla nasıl anlaşabileceğimi bilmiyordum. Beni nelerin beklediğini düşünüp, içten içe endişeleniyordum. Sınıfıma gitmeden önce ablamın işini hallettiğimiz için biraz geç kalmıştık ama işin sonunda ablam sınıfıma kadar götürdü beni. Ders daha başlamamıştı. Sınıfta bir kadın öğretmen vardı. Öğretmen masasının önünde ayakta durmuş kitaplarını düzenliyordu. Boyu uzundu. Kırmızı ve siyah işlemeli bol gömleği, siyah eteği vardı. Ablamın da tanıdığı bir öğretmen. Benimle birlikte sınıfa giren ablam;

YANSIMA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin