iki

134 29 176
                                    

0,2 en gelişmiş koku duyusuna sahip kuş türü jimin kuşuymuş

ada; iki bin on yedi yaz'ı, birinci kısım

balın tadını, o çocukluk sokağını
dağları,
en sevdiği tatlıları hayal etti
cesur olduğunu söyleyen babasını
o koyu kahverengi gözleri

🌅

defterimdeki türev sorusunun cevabını sahaya bakarak bulamazdım.

bunu gayet de biliyordum. salak yoongi eğer ona dersten geçebileceği kadar türev öğretmem bir işkenceymiş gibi davranmasaydı o zaman burada değil, odamda olurduk ve annem de bundan epey memnun kalırdı.

annem yoongi ile olmamdan değil, evde ders çalışıyor olmamdan memnun kalırdı. annem yoongi'yi sevmezdi, yoongi de onu. yoongi'nin annesi beni çok severdi ama. fakat asıl sorun, annelerimizin de sıkı dostlar olmasıydı zaten.

yoongi'nin annesi beni 'düğme burun' diye severdi mesela. hem annesi hem kendisi çok salaktı sanırım.

annelerimiz arkadaş olmasa ben yoongi gibi biriyle neden arkadaş olacaktım ki?

olurdum tabii. fakat onun yorgunluktan sahaya uzanmış bedenine doğru ilerlerken hiçbir şekilde arkadaşlığına ne denli minnettar olduğumu vesaire dile getirecek de değildim. ben ona kızardım, o buna gülerdi; o gülerdi, ben de gülerdim. biz buyduk, arkadaşlığımız buydu.

terliydi, susamıştı ve çok hızlı nefes alıp veriyordu. "su," dedim soğuk şişeyi uzatırken. "hayırdır, kondisyonun düşmüş?"

sıfır kollu kırmızı formasıyla yüzündeki teri silerken suyu da hızlıca aldı. "sağol," dedi sessizce. gerçekten yorulmuştu. oysa sadece antrenmandı bu, maç bile yapmamışlardı. "birkaç gün işin peşini bırakınca böyle oluyor, biliyorsun."

"biliyorum," tepeden bakıyordum ona. gözleri kapalı, nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.

dakikalarca öyle durduk. ben onun çilli kızarık suratını izledim, o dinlendi.

"öyle sıcakladım ki denize atlayasım var." bunu söylerken soyunma odasında üstündeki formayı sıyırışını izliyordum oturaklardan birinde oturuyorken. "sakın," dedim kaşlarımı çatarak. "girince çıkmıyorsun."

"hafta sonu yüzeceğiz ama, değil mi? jimin ya, öyle bakma. lütfen..."

"hafta sonuna daha çok var, o zaman bakarız." kabinlerden birine girdi. ben de okul çantasını aldım elime. bugün derste ona not almasını söylemiştim, sadece kırk dakika dikkatini verip not alacaktı. yazınca aklında üç beş şey kalıyordu çünkü. şimdi kontrol ederken fark ediyordum ki gerçekten de denemişti.

ama sadece denemek. duyduğu ve kulağına baskın gelen kavramları yazmış, oklar çıkararak bir şeylerden bahsetmiş ama sonra kenara köşeye her yere çizdiği geometrik şekillerden çizmişti. bir sürü yıldız, kare ve üçgenler. başlayıp bitirmediği bir insanın yan profilinin taslağı vardı, kaşları ve burnu çizilmişti sadece. sıra arkadaşı wei'ye benziyordu.

yoongi su seslerinin arasında bir şarkı mırıldanıp yıkanırken şarkıyı nereden bildiğimi düşünüyordum. tanıdıktı yalnızca.

"yoongi," aslında sesim duyamayacağı kadar kısıktı su sesleri yüzünden ama hemen durdu su sesi. "bu gece de sizde kalabilir miyim?"

cevap vermeyip yıkanmaya devam ettiğinde ben zaten almıştım cevabımı. o beni hiç reddetmezdi.

"yoongi ya, biraz ders çalışacağım akşam. yanımda dursana."

kırlangıçlar gibi | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin