Mutfakta akşam yemeği için gözünün yaşı ile tencereyi kaynatan annemin yanına gittim. Filiz içeride uyuyor, Kadir de televizyon izliyordu. Babamın eve geliş saati yaklaşıyordu. Annem bulgurları kavurmuş, üzerine su ilave ederek tüpün üzerinde bırakmış ve salatayı yapmak için tezgaha yönelmişti.
O anda annemin elinden salata malzemelerini aldım ve "Ben yaparım anne" dedim. Annem, "Yok kızım, sen git dinlen. Ben yaparım salatayı" dedi. Ben gözlerine derin derin baktım ve, "Unuttun mu anne? Bugün babamla konuşacağız. Hem zaten onun niyeti de beni evlendirmek. Artık bu işleri eksiksiz öğrenmem gerek" dedim. Annemin gözleri dolmuş, "Kızım, Yelda'm yapma diyeceğim ama..." ile başlayan, ancak başladığı karanlıkta yönünü kaybederek yine karanlığa savrulan yarım bir cümle kurdu. Kızını gelin vermek istemiyor, fakat kızını gelin vermezse diğer kızının ölüm ihtimali bir gölge gibi üzerine çöküyordu.
Gönülsüz gönülsüz salata malzemelerini bana verdi ve tüpün üzerinde kaynayan pilavına bakmak üzere geri döndü. Pilav ve salatayı yaptık ve yer sofrasını kurduk. Beş dakika sonra babam kapıyı çaldı. İçeriye hiç alışık olmadığımız bir şekilde eli kolu dolu bir şekilde girdi. Meyveler, sebzeler, tavuk, şekerler... Yok yoktu elindeki poşetlerde. Kadir, şekerleri görür görmez gözleri ayrılmış ama babamdan korkusundan poşete elini bile atamamıştı.
Babam elindeki poşetleri bana uzatarak, "Al bakalım Yelda. Hadi bunları mutfağa götür. Yemekten sonra da güzel bir meyve tabağı yap getir, çerezleri de tabağa boşalt bir keyif sofrası kur bize" dedi. Annem elimdeki poşetleri almak için hamle yaptığında babam, "Ne yapıyorsun Emine? Bırak kendisi götürsün. Gelinlik çağa geldi artık. Hep sen mi olacaksın yanında?" dedi.
Annem gözlerini yere eğerek babamı, kurulan sofraya buyur etti. Babam keyifle yemeğini yedikten sonra ben de onun emrini yerine getirmiş ve çerez ile meyve tabağını yerde kurulan sofraya getirmiştim.Ben,anneme bir bakış attıktan sonra annem konuşmak üzere cümlesine başladı. "Ali bak ne diyeceğim sana, aslında dilim de varmıyor ama... Yelda'nın bir isteği var senden" dedi. Babam ağzına yer fıstıklarından atarken bir yandan da sorgulayıcı bakışlarını üzerime yöneltti ve, "Ne isteğiymiş bu?" diye sordu.
Ben, o sırada tüm cesaretimi topladım ve derin bir nefes alarak babamla konuşmaya başladım. "Baba, sen dün beni evlendirmek istediğini söyledin. Benim yaşım 17 ve evlilik çağında değilim. Hem bilirsin okumak isterim. Bunun yanında derslerim çok iyi ve haklarımın da gayet farkındayım. Onun için beni zorla evlendiremezsin. Ama bu okul sevdamdan tek bir şey için vazgeçerek senin lafını ikiletmeme kararı aldım" dedim bakışlarımı sofrada halsizliği ile süzülen Filiz'e yönleterek. Sonra cümleme kaldığım yerden devam ettim. "Filiz için... Bak baba, Filiz artık nefes alamıyor. Kanadı kırık bir kuş gibi çırpınıyor.Ameliyat olmalı yoksa yoksa..." diye başlayan cümlemi boğazıma düğümlenen bir damla gözyaşı kesti. Ama güçlü olmaya çalışarak konuşmama kaldığım yerden devam ettim. "Benim senden isteğim şudur ki, biliyorum benim için de başlık parası isteyeceksin. Ama ben bu parayı Filiz için kullanmanı isteyeceğim senden. Ne olur baba, kardeşim ölmesin. O parayı Filiz'in ameliyatı için kullan" dedim.
Babam çayından bir yudum aldı. Duyduğu karardan memnun olduğu yüzündeki yarım gülücükten anlaşılıyordu. "Tamam tamam. Madem sen öyle istiyorsun öyle olsun. Filiz senin kardeşinse benim de evladım. Tamam Yelda.O zaman çok uzatmayalım. Talibin çıktı bile bugün" dedi. Annem, eli ile yüreğini tutarak, "Kimmiş Ali?"diye sordu. Babam keyifle, "Köyün dışında bulunan tavuk çiftliğinin kahyası Tahir efendiyi bilirsin" dedi. Annem, "He bildim" dedi cümlenin devamını heyecanla bekleyerek. Babam, "İşte onun öksüz yetim kalmış bir yeğeni varmış. Şehirde terzilik yaparmış. Oğlanın babası o çok ufakken ölmüş. Annesi de geçen ay vefat etmiş. Tek çocukmuş. Babasından kalan 3 tane tarlası varmış. Onları da satmak için geçen hafta Tahir efendinin yanına gelmiş. Annesinin ölmesi sebebi ile yalnız kaldığından bahsetmiş Tahir efendiye. İşte Tahir efendi de yeğenine bir kız bakıyormuş evlendirmek için" dedi.
Annem, "Kızımın biri Fransa'ya gitti. Diğeri de şehire mi gidecek şimdi yani? İki kızım da yanımda olmayacak, uzaklarda nefes alacaklar öyle mi Ali?" diye başlayan cümlesini babamın, "Of Emine of... Yine başladın saçma sapan konuşmaya. Ne var bunda? Kocaları neredeyse oraya gidecekler tabi ki. Ömür boyu dizinin dibinde oturacak halleri yok ya. Adam zaten askere gidecekmiş, düğün seneye olacak. Hem kız 18 yaşına basar hem de o arada adam askerden gelir. Zaten iki tarlayı da bize verecekler. Biz de o tarlayı eker biçeriz. Ekmeye bu seneden başlayacağız. Düğün günü de üzerimize yapacaklar tarlayı. Bu sene ekinlerden de faydalanırız" dedi.
Ben, "Baba, ya Filiz?" diye sorduğumda babam gözlerini devirerek, "He tabi kızım. Hele sen bir evlen, tarlanın birini satıp Filiz'i ameliyat ettiririz. Daha tarla üzerimizde olmayacak. Biz sadece bu sene ekini ekip biçeceğiz. Senin düğün günün üzerimize geçecek tarla. Sen kafanı takma ona. Hem bu sene ektiklerimizden bir sürü para kazanırız. Hem de seneye iki tarla da üzerimizde olur. Değmeyin keyfime" dedi ağzına bir avuç fındık atarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YELDA
Romance(Hikayede yazılanlar tamamen hayal ürünüdür. Romantizm Günleri 2024 yarışması için yazılmaktadır.)Hikayeyi anlatmaya nereden başlasam bilmiyorum. Çünkü neresinden başlasam karanlık... Hem de uzun bir karanlık... En iyisi karanlığın en başından başla...