Çok düşündüm bu bölüme isim verirken. Önce ellerim gitmedi klavyeye, sonra onun ismini vereyim dedim, ama onu da yüreğim kabullenmedi. Ağır geldi, zor geldi, katlanılmaz geldi...
Hani hatırlıyor musunuz? Size hikayenin başında, bu hikayeyi yazmak tüm bu olayları yeniden yaşamak gibi olacak zihnimde demiştim. İşte şimdi ben, bunu yeniden yaşamayı kaldırabilir miyim bunu bilmiyorum. Hikayenin bitmesine az kalmışken burada bırakıp gitmek olmaz ama... Ama... Ben bu acıyı nasıl yeniden yaşayacağım? Nasıl yazacağım size bu tarifi imkansız yürek yangınını bilmiyorum. Bunu size aktarırken sanki parmaklarım klavyedeki harflerin üzerinde değil, keskin bıçaklarda dolaşacak. Kanayacak, acıyacak, ağlatacak...
Biliyor musunuz her bölümü yazarken bir şarkı dinlerim ben. Her bölümün ilham verici bir şarkısı vardır benim için. Konu aşk da olsa, acı da olsa seçerim birini, takarım kulaklığı kulağıma, açarım sesini sonuna kadar ben bu hikayeyi sizlere hazırlarken o şarkı eşlik eder bana. Ama bu bölümü yazarken hiçbir şarkı eşlik etmek istemdi bana. Hangisinin kapısını çalsam üstüme kapattı kapıyı. Onlar da terk ettiler beni.
Farkında mısınız, asıl konuya gelmemek için sürekli muhabbeti uzatıp duruyorum. Yok arkadaş,ben yazmak istemiyorum burayı. Bu acıyı yeniden yaşamak istemiyorum. Katlanamam buna. Ama son bölümlere yaklaşmışken burada çekip gidemem bunun da farkındayım. Zor olacak, ellerim titreyecek, gözlerim dolacak ama... Ama... En uzun gece başlayacak. Derin bir nefese hapsettiğim tonlarca acıyı ruhuma çekerek size, hayatımda olanları anlatmaya devam ediyorum.
Hazırlıklarımızı tamamlamış ve evden çıkmak üzere çocukları da alarak arabaya binmiştik. Yolculuğumuz çok güzel başlamıştı. Ayhan'la ilk defa böyle güzel bir tatile çıkacaktık. Çıkacaktık...
Deniz kıyısına yaklaştığımızda Ayhan, "Çocuklar, hadi bakın bakalım pencereden dışarı. Deniz görünüyor!" dedi sevinçle. Hepimiz pencereden dışarı baktık. Deniz, tüm güzelliği ile bir ip misali görünüyordu pencereden. Ben bile heyecanlanmıştım. Hayatımda ilk defa deniz görecektim. Hep merak etmiştim o kadar büyük bir su kütlesinin nasıl bir yer olduğunu. İşte bunun cevabını alacağım güzel bir tatile çıkacaktık şimdi, çıkacaktık...
Ayhan arabayı kullanırken bir kağıt tutuşturdu elime. Ben, "Bu ne Ayhan?" diye sorduğumda Ayhan, "Şiir" dedi. "Dün gece sen uyurken yazdım ben bu şiiri. O kadar güzel uyuyordun ki... Bana aşkla gelen kelimelere engel olamadım. Toparladım hepsini kağıtta buluşturdum. Tatil yerine vardığımızda deniz kıyısında okumanı istiyorum bu şiiri" dedi. Bir an için, sadece bir an için yöneltti bana zümrüt yeşili gözlerini, ama o bir an...
Sert bir fren sesi, karşımızda beliren kocaman bir kamyon, Ayhan'ın, "Yelda!" diye bağırması, Dağhan'ın ve Kadir'in çığlıkları... Benim yarı ölü yarı diri halim, hurdaya dönmüş arabamız, etrafımızda beliren duman...
Gerisini hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Uyanır uyanmaz bir çırpıda doğruldum ailemi sormak için. Ama keskin bir acı ile çığlık attım doğrulur doğrulmaz. Hemşire, "Lütfen dikkat edin. Kaza esnasında bacağınız arabada sıkışmış. Bu nedenle büyük bir operasyon geçirdiniz" dedi. Ben, "Tamam önemli değil beni geçin. Kocam, oğlum, kardeşim neredeler?" diye sordum korku ile karışık bir merakla. Bir yandan da acı çekerek yerimden kalkmaya uğraşıyordum. Onları görmem gerekti. Hemşire, "Lütfen yerinizden kalkmayın. Bacağınızda oluşan bu hasar sizin hayatınızın devamını da etkileyecek cinste zaten" dedi yanıma yaklaşarak.
Ben, "Ne demek hayatımın devamını?" diye sorduğumda, "Uzun bir süre, aksayarak yürümek durumunda kalabilirsiniz. Yine de bacağınızı kurtardığımız için çok şanslıyız. Şimdi bekleyin psikoloğumuz gelsin size tüm açıklamayı yapalım. O arada haber verebileceğimiz birisi var mı bu durumu bildirmek için?" diye sordu.
Ben, "Ne psikoloğu? Bunun için psikoloğa gerek yok. Ayrıca benim kimsem de yok. Sadece bir ablam var o da yurt dışında. Eşim nerede? O gelsin yeter bana" dediğim an kapı çaldı. İçeriye 40'lı yaşlarında, sarı saçlı bir kadın girdi. Hemşireye bakarak, "Tamam, gerisini ben hallederim" dedi ve onu odadan gönderdi.
Sonra sandalyeyi aldı, usulca yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı. "Merhaba Yelda hanım. İsminizi, çantanızda bulunan cüzdanınızdan çıkan nüfus kağıdından öğrendik. Ben Handan. Bu hastanenin psikoloğuyum. Öncelikle geçmiş olsun, çok büyük bir kaza atlattınız. Ama hala hayatta olduğunuz için siz..." Handan hanımın cümlesini endişe dolu bir bakışla kestim. "Lütfen, ne olduysa hemen söyleyin. Böyle giriş cümlelerine falan gerek yok. Bu cümleler beni germekten başka hiçbir işe yaramayacaklar. Kocam nerede, oğlum nerede, kardeşim nerede?" diye bağırdım büyük bir çığlıkla.
Handan hanım, "Tamam Yelda hanım anlıyorum" diye karşılık verdiğinde ben, "Neyi anlıyorsun ya? Sana, bana cevap ver diyorum! Söylesene, aileme ne oldu?" diye bağırdım hastaneyi inletircesine. Handan hanımın ağzından o anda, o acı dolu cümleler sanki sıradan kelimelermiş gibi dökülmeye başladı. "Bakın Yelda hanım. Oğlunuz iyi. Öncelikle onun rahatlığı içinde olun. Kardeşiniz de birkaç ufak sıyrıkla atlatmış bu büyük kazayı. Arkada oldukları için sizin gibi etkilenmemişler" dedi.
Ben, "Kocam?" diye sorduğumda Handan hanım, "Eşiniz bu kazadan en çok etkilenen kişiydi. Şu anda yoğun bakımda. Her şeye hazırlıklı olmanız gerekiyor" dedi. Ben, ona inanmıyordum. Sanki beni acı bir gerçeğe hazırlamak için böyle söylüyordu. Yani, Ayhan'ın sadece yoğun bakımda olduğunu söylemek için bir psikoloğu buraya çağırmaları hayatın olağan akışına aykırı gibi geliyordu bana. Gözlerim doldu. Handan hanımın gözlerine baktım ve dilim varmasa da o acı soruyu sordum ona, "Kocam... Kocam öldü mü?" diyebildim sadece.
Handan hanım, başını yere eğdi hiçbir şey demedi. İşte o sessizlik her şeyin cevabını vermişti. Ama ben çığlıkla bir daha sordum, "Öldü mü?" diye. Handan hanım, "Başınız sağ olsun Yelda hanım" diye karşılık verdi. Ne kadar kolay söylüyordu bunu! Benim hayatımın tek dayanağı, oğlumun babası gitmişti. O ise ne kadar kolay dile getiriyordu ölümün arkasından söylenen acı kelimeleri.
Ellerim buz kesti, gözlerim doldu. Çığlık çığlığa bağırdım hastanede, "Ayhan!" diye. Ağladım, kahroldum. Acımasız hayat, sevdiğim adama elveda bile diyemeden almıştı elimden. Peki ben şimdi o olmadan nasıl nefes alacaktım? Ben bu acıyı kaldıramıyorken, iki küçük çocukla nasıl hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edecektim? Ben zaten, kardeşimle annemi daha 6 ay önce toprağa vermiştim. Yeterince ölümle sınanmamışmıydım? Hayat, elimdeki en büyük şansımı, aşkımı, canımı neden benden almıştı?
Elimi yüreğime koydum ve ağlamaya başladım. Bana yaptıkları sakinleştiriciler hiçbir işe yaramayacaktı. Ben bu acıyı ömrümce kalbimde taşıyacaktım. Sabah beni hastaneden taburcu edeceklerini söylediler sakinleştiriciyi yaparken. Sakin olmamı telkin ederek, psikolog desteği alabileceğimden bahsettiler. Bu acıyı hiçbir şey geçiremezdi. Ne ilaçlar ne de benimle yapılan konuşmalar... Bu acı ömrüm oldukça bir gölge gibi yanımda olacaktı.
İşte o gece hayatımın en uzun gecesiydi. Yelda'nın ismini aldığı en uzun gece... Ömrümün en acı dolu gecesini ben o gece yaşadım. Şu dünyada babamdan bile görmediğim şefkatin kaynağı, ilk aşkım, oğlumun babası, merhameti ile hayatıma dokunarak tüm ömrümü güzelleştiren adam artık yoktu. Kendimden bir kez daha nefret ediyordum. Keşke tatile çıkmaya engel olsaydım. Kendimi sevmeye onunla başlamıştım, o gidince yine nefret kaplamıştı aciz bedenimi.
Yapayalnız kalmıştım bu acımasız hayatta, üstelik de iki küçük çocukla. Kendi yaralarımı saramazdım ki onların yaralarına merhem olayım! Nasıl güçlü olacaktım, nasıl ayakta duracaktım sağlam kalan tek bir bacakla, yüreğimde kopan ve her şeyi yakıp tüketen bu yangınla? Ruhumun diğer yarısı mezardayken ben nasıl gün ışığına çıkacaktım? Lütfen biriniz bir şey söyleyin, ben şimdi hayata nasıl devam edecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YELDA
Romance(Hikayede yazılanlar tamamen hayal ürünüdür. Romantizm Günleri 2024 yarışması için yazılmaktadır.)Hikayeyi anlatmaya nereden başlasam bilmiyorum. Çünkü neresinden başlasam karanlık... Hem de uzun bir karanlık... En iyisi karanlığın en başından başla...