15.BÖLÜM YENİ ÇEKİRDEK AİLEM

18 6 4
                                    


     Yıldızların altında, tabiri caizse yerde uçarcasına araba ile gidiyorduk doğup büyüdüğüm bu topraklardan. Hüzünle karışık bir mutluluk vardı içimde. Evet, yanlış okumadınız; mutluluk... Doğru, burası benim doğup büyüdüğüm topraklardı. Ancak bu gece olanlardan sonra burası artık benim evim değildi. Benim bir annem vardı toprak kokulu... O da toprağı ile kavuştu. Bir kardeşim vardı altın saçlı... Onu da toprağın koynuna yatırdım nazlı nazlı... Başka da kimsem yoktu buralarda. Ablam yabancı topraklardaydı. Babam... Babam... O, zaten hiç olmamıştı ki...

     Hayatta sırtımı güvenle yaslayabileceğim tek adama dayandım, inandım ve canımın diğer parçası Kadir'imi de alarak çıkıp gittim bu köyden. Bu topraklar sadece acı getirmişti bana. Okulundan koparılıp evlendirilen ablam, kardeşini ameliyat ettirmek için gelecek hayallerinden vazgeçen ben, parasızlıktan ameliyat olamayınca günden güne solup, sonra da toprağa kavuşan Filiz'im, kızının acısına dayanamayıp arkasından giden annem, yoksulluk, korku, babası başındayken babasız kalmak... Başka ne verdi ki burası bana? Artık gidiyordum. Dalımı da kökümü de alıp gidiyordum buradan. Ölsem de dönmeyecektim.

     Şehre, evimize gelmiştik. Sahi, ben size hiç şehirdeki evimden bahsetmedim değil mi? Unutmuş olmalıyım, özür dilerim. Neyse bari, hadi buyurun misafirim olun.Ben misafir ağırlamayı çok severim. Bir kahve ikram edeyim size. Durun bir dakika... Ne kadar şanslısınız. Buzlukta kerebiçlerim de vardı. Onlardan da çıkarıp ısıtayım fırında beş dakika. Buraya kadar okumuşsunuz. Evimi görmeden gitmek olmaz. Hadi lütfen kapıda kalmayın, gelin içeri hoş geldiniz.

     Evimiz 5 katlı bir apartmanın 2. Katındaydı. Asansör olmadığı için Kadir, ikinci kata geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Ayhan ona baktı ve, "Kadir, hadi gel bakalım" diye kucağına aldı onu. Sonra evimize girdik. Evimiz iki oda bir salondu. Salonda yeşil mobilyalar ve dikdörtgen bir yemek masası vardı. Kapının hemen yan kısmında, konsol ve üzerinde de televizyonumuz duruyordu. Dağhan'ın odası bebek mavisi tonlarındaydı. Oğluşumun yatağı, dolabı, mavili beyazlı halısı bulunuyordu bu odada.

     Aynı zamanda bu odanın içinde bir ufak oda daha vardı. Bu odada; Ayhan'ın dikiş makinesi, elbise askıları bulunmaktaydı. Bazen burada da çalıştığı oluyordu. Yatak odamızda ise tahtadan bir mobilya takımı ve pembe rengin ağırlıkta olduğu örtüler ve halı bulunuyordu.

     Kadir içeri girmiş ve tek tek odaları gezmişti. Dağhan'ın odasına geldiğinde mutlu bir gülümseme oluştu minik dudaklarında. Ah canım Kadir'im... Hiç odası olmamıştı ki... Hayatında ilk kez bir çocuk odası görüyordu. Uzun süredir ilk defa gülerken görüyordum onu. Yani annemle Filiz'i düşünmesi dışında ilk defa... Ayhan,Kadir'in yanına geldi, diz çöktü ve, "Eee Kadir, beğendin mi odanı?" diye sordu.Kadir, "Ayhan enişte, burada bebek yatağı var ama. Ben ona sığmam ki?" dedi yüzünde kocaman bir merakla.

     Ayhan bana bakarak güldü ve sonra Kadir'e dönerek, "O, Dağhan'ın yatağı Kadirciğim. Senin yatağını yarın alacağım. Bak, cam kenarı boş. Oraya getiririz yatağını. Hem Dağhan da seninle odasını paylaşmayı çok ister. Korkmaz o zaman. Sen, onu her şeyden korursun değil mi dayısı?" diye sordu. Kadir gülerek, "Korurum tabi ki" dedi ve Ayhan'a sarıldı. Gülümsedi ve gözlerini kapattı. Kardeşim de benim gibi babasından değil; başka bir adamdan görmüştü baba şefkatini.

     Bir gün sonra Kadir'in yatağı gelmişti ve yatağını cam kenarına kurmuştuk. Günlerimiz huzurla geçiyordu. Dağhan 6 aylık olmuştu. Sürekli Kadir ile oynuyorlardı. Kadir'in yüzü gülüyor, hatta şarkı bile söylüyordu artık. Her gün Dağhan ile onu alıp parka gidiyordum. Parkta çocuklarla oynadıkça daha da açılıyor, içine kapalı hali yavaş yavaş kayboluyordu.

     Ayhan da bir baba gibi kol kanat geriyordu Kadir'e. Dört kişilik bir aile olmuştuk adeta. Ablamla telefonda konuştuğumda o da bu duruma çok seviniyordu. O da artık bir baba evimizin olmadığının farkındaydı. "En azından siz mutlusunuz" diyordu buruk bir sesle konuşurken. Sonra, köydeki komşuların telefonda Nuriye hanım ile konuştuklarından bahsetmişti bana. Babam, o Müjgan ile evlenmiş, hatta kadın hamileymiş. Nuriye hanımın ablama söylediğine göre babam kadının etrafında pervane gibi dönüyormuş. Kardeşimin yaşaması için satmadığı o tarlasını Müjgan'a ev yaptırmak için satılığa çıkarmış. Bunları duyduktan sonra fark ettim ki gerçekten artık o, benim umurumda bile değildi. Ona karşı artık nefret bile hissetmiyordum. Nefret bile...

     Ekim ayının içindeydik. Ayhan ile kahvaltımızı yapmış ve mutlulukla oynayan çocuklara bakıyorduk kahvemizi yudumlarken. Ayhan, "Ne kadar güzel bir aile olduk değil mi Yelda?" diye sordu. Ben, "Gerçekten öyle. Şu anki manzaram, hayatımın en huzurlu manzarası" diye karşılık verdim ona sarılarak. Ayhan, "Biliyor musun Yelda, ben çok yoruldum. Bu sene düğün sezonunda çok fazla gelinlik diktim. Artık düğün sezonu da bitti. Dinlenmeye ihtiyacım var benim" dedi.

     Ben ona bakarak, "Ne yapalım dersin Ayhan?" diye sorduğumda Ayhan, "Çocukları da alıp,deniz kıyısında bir yerlere gidelim diyorum. Hem onlar için de değişiklik olur hem biz de dinleniriz biraz. Ne dersin?" diye sordu. Ben gülümseyerek, "Çok güzel olur Ayhan. Çok iyi düşündün. Ne zaman gidiyoruz?" diye sorduğumda Ayhan,"Hiç uzatmaya gerek yok. İki günde hazırlığımızı yapalım çıkalım. Bir hafta ara verelim çalışmaya. Ben kalacak yer bakayım. Sen de hazırlıkları tamamla gülüm oldu mu?" diye sordu. Ben ona daha da sarılarak. "Sen istersin de olmaz mı? Başlasın o zaman tatilimiz" diye karşılık verdim huzurla.

YELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin