9. Bölüm

11 0 0
                                    

Zaman zaman girdapların içine giriyordum. Boğuk bir his. Nasıl anlatılır bilmiyorum. Ama sanırım şöyle diyebilirim. Önce taş gibi bir zemin. Gittikçe parçalanıp toprağa dönüyor. O toprakta gittikçe yumuşuyor. Çamura dönüyor. Sonra bir bataklık. İyice sıvılaşıyor. O sıvılaştıkça ben içine batıyorum. Önce ayaklarım ardından bacaklarım. Toprak gittikçe azalıyor. Yerini şeffaf suya bırakıyor. Su tamamen şeffaf ne altında bir şey var ne de üstünde. Hiç bir yansıma da yok. Gittikçe buda bozulmaya başlıyor. Önce arasına cam kırıkları gibi sisler giriyor. Bunlar gittikçe yayılıyor. En son tüm su yok olup yerini bulutumsu bir şeye bırakıyor. Bu bulutumsu şey bir hortum gibi dönmeye başlıyor. Tüm bunlar olurken ben her seferinde onun içine biraz daha çekiliyorum. En son hortumun için de buluyorum kendimi. Sonrası karanlık. Ama o karanlığa geçiş bile bir garip. Sanki beni karanlık değilde başka bir şey karşılayacakmış gibi bir his doğuyordu. Sanki uyanacakmışım gibi. O arada bir kesiklik varmış gibi. Buna rağmen sonu karanlıktan başka bir şey olmuyordu.

  Bu girdaplar değişiyordu. Kimi zaman renkleri kimi zaman sıralaması. Bu değişkenliğin neden olduğunu merak ediyorum. Bulunduğum ortamdan mı yoksa o an ki bilinç altı durumumdan mı kaynaklanıyor. Belki de çok başka bir şey. Bunu  bilemiyorum. Ben artık neyi biliyorsam.

  Bunlar olurken bir daha o kişinin sesini duymadım. Daha doğrusu dışarıdan hiç ses duymadım. Acaba beni bırakıp gitti mi? Şuan gece de ben o yüzden mi onu duymuyorum?  Ben kaç gündür uyuyorum? Dışarıda neler oluyor? İzemler benim kaybolduğumu fark etti mi yoksa Dustin de olduğu gibi beni unuttular mı? Belki de Dustin dahil her şeyi ben kafamda kurmuşumdur. Şu an bir komadayımdır ve her şey bir rüyadır. Belkilere sığınmak istiyorum çünkü gerçekler korkutucu. Hiç bilmediğim kimseyi tanımadığım -öyle olduğunu düşünüyorum- bir yerde gözümü açıyorum. Kime güvenmeliyim nereye gitmeliyim? Güvenli yer neresi? Eve nasıl geri döneceğim? Eve dönebilecek miyim? 

Artık bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım ama ne yapmama gerektiğini bilmiyorum. Bu uykudan nasıl uyanacağıma dair bir fikrim yok. Bu beni bilincimin açık olduğu o küçük zaman diliminde ürkütmeye yetiyor. Beynime üşüşen sorular beni boğuyor. Bunların cevabını bulmak için bir an önce uyanmalıyım. 

Bedenimi geride bırakıp yeni bir aleme gitmişim gibi geliyor. Bedenime ulaşmak istiyorum. Burada kendimi hissedemiyorum. Varlığımı bulamıyorum. Sadece içinde boğulduğum düşünceler var. Ben yokmuşum gibi geliyor. Artık bedenime ulaşmak istiyorum. Var olduğumu hissetmek istiyorum.

...

Bilinmezlikleri severim. İnsan bilmediği şey hakkında çıkarım yapar tahminde bulunur. Bunu bir kişinin üzerinde yapılmasını sevmem. Bu herkesin hayatında en az bir kere duyduğu okullarda öğretilen kimilerinin önemsiyor gibi yaptığı kimilerinse gerçekten önemseyip bu konuda duyarlı davrandığı ön yargı oluyor. 

Ben bu bilinmezliğin ikinci türü olan olaylar üzerindeki bilinmezliği severim. Uyandığında bir günün nasıl geçeceğini kaba taslak kafanda oluşturursun. Günün kötü mü yoksa iyimi olacağını düşünür iyi olan senaryonun olması durumunu umarak hazırlanırsın. Günün gidişatına göre senaryoları değiştirirsin. Ne kadar senaryo değişse de bir yerlerde hala günün güzel sonlanacağını düşünerek devam edersin. Bu senaryoyu sen bilmesen de. Gün kötü de sonlansa yarının bu günü unutturabileceğini düşünerek yatağa girer onunla ilgili düşünürsün. Senaryon kötü başlayıp iyi olarak ta bitebilir. Baştaki olumsuzluk sonradan gelecek olan güzel zamanların kefareti olur. En azından ben ve benim gibi insanların bunu sevdiğini düşünüyorum.

Bu senaryoların içinde umut vardır. Bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye sonrası için içine umut tohumu ekersin. Kötü olacak olsa bile şu an onu düşünüp moral bozmak yerine umutlu olmak. 

Mavi Altın;KalsedonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin