4❇️İdam

75 8 123
                                    

Tamam, bana iyilik yaparken içten içe art niyetli olan o iki kardeşe kanmıştım ama Yüzbaşı'nın yaklaşımında herhangi kötü bir amaç olduğunu düşünmüyordum. O masumların ipte sallandırılmasını kabul etmeyen, astlarına sert, insanlara karşı kibar biriydi. İnsan sarrafı olma konusunda güdülerime güvendiğimi söyleyemeyecek olsam da bazı gözler ruhu apaçık yansıtıyordu ve Collenyx'in koyu kahverengi gözleri de onlardan biriydi. 

Onu öldürmediğime memnundum, şayet öldürmüş bile olsam zindan kapısında bekleyen iki muhafız beni durduracaktı ve ben onları çok geç fark etmiştim. 

O gecenin sabahında alana götürülmeden önce Efendi dedikleri herif bir bölük muhafızla beni ziyaret etti. İşte bahsettiğim aşağılanma ve dayak o zaman gerçekleşti. Babamdan alamadıkları hıncı benden aldılar. Karşılık vermeye çalışmadım, ağzımdan kötü bir laf bile çıkmadı. Öfkelerini kusmalarına izin verdim, sonuçta alınan canları tepe tepe kullanan bendim. 

Suçluluk hissediyor muyum, hayır. Babam ve ben hayatta kalmamız için gerekeni yapmıştık. Diğer taraftan alınan canların kinini gütmeye hakları vardı, onlara kızamazdım. İlk yakalandığımızda babam kaçmayı başarmış, ben ise cinayetlerle alakam olmadığı için damgalanmış ve serbest bırakılmıştım. Şimdi ise bekledikleri olmuştu, katil olan bendim. 

Ellerim zincirli, ayaklarım prangalı, etrafımda bir dolu muhafız ile platforma yürürken alanı dolduran her insanın yuhalaması, öfkelenmesi, üzerime çürük meyve ve sebze atması da gayet doğal bir tepkiydi. Atılan elmalardan birini yakalayıp yememse açıkça yüzsüzlüktü ama ne yapabilirim ben de böyle biriydim. 

Muhafızların zar zor tuttuğu insan kalabalığına dönüp "Teşekkürler," bile dedim. 

Prangalarımın zincirleri yerde tıkıyordu. Taht benzeri bir şeyin üzerine kurulmuş Efendi'nin süslü püslü cübbesi ve sırf kendisine bir hava katsın diye tuttuğu bir metre boyundaki asasının önünde yerimi aldım. Birileri alanda sessizliğin sağlanması ile uğraşırken gözüm idam için bir güzel kurulmuş platformda sallanan yağlı urgana gitti. İp kısaydı.

Kısa ip zor ölüm demekti. Uzun olsaydı boynum kırılırdı, aniden ve acısız olurdu ama ip kısaydı. Bu uzun süre boynumda urganla kalacağım, sonunda da boğulacağım, ölümün her anını hissedeceğim anlamına geliyordu. 

Güzel, yeni bir deneyim. 

Sonunda Efendi dedikleri adam yaşlı sesiyle herkes neden burada olduğumuzu bilmiyormuş gibi tekrar toplanma nedenimizi açıkladı. Ölenlerin adı sayıldı. 

"Alandan kıyafetlerin kanla kaplı halde ayrıldığını görenler var, onları neden ve nasıl öldürdün seni iblis kadın?" diye sordu yaşlı adam. 

Aslında onlar beni öldürmeye çalıştı, desem kimse inanmayacaktı. Ben de dayak yemekten yamulan dudaklarımı ve ezilen çenemi yormamaya karar verdim. Bir ara o iki kardeşin annesi ve babasını Efendi'nin yanında görünce onlara da el ettim. 

"Şu elmayı yemeyi bırak Hemrise." 

Omuz silkip besili hayvana benzeyen yaşlı adama diktim gözlerimi. "Ne oldu, canın mı çekti?" 

Karşılığında yanımdaki muhafızdan ağır bir darbe aldım. Yarısı kemirilmiş çürük elmam yere düştü. 

Kardeşlerin anne ve babası aleyhime konuştu; suçlamalar, bana en baştan güvenmediklerini, zaten cinayet işleyecek biri gibi göründüğümü ve davrandığımı söylemeler. Lafı epey uzattılar. Çoğunu dinlemedim bile. Başımı eğdiğim çok küçük bir an oldu. 

Yere, çıplak ayaklarıma batan çakıl taşlarından oluşan zemine baktığımda ölümü düşündüm. Umarım öldükten sonra annemi görürdüm ve annemi sahip olduğu güçten korktukları için yakan Aaron ve Madeline Lishey'i de. Özellikle onlar. Cehennemin dibinde dahi olsalar diğer tarafta onları bulup öcümü almak istiyordum. 

Revnalin; Baharın TohumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin