12 Güvenmek

7 2 49
                                    

Bir tuval ve birden fazla renkle çalışmak her zaman hoşuma giderdi. Laurent birbirine yakın renkleri daha güvenli buluyordu ben ise en zıtlarını seçtim. Terasın muhteşem manzarası eşliğinde fırçamı ahenkle hareket ettirirken üzerimde inanılmaz bir ağırlık vardı. Son zamanların fazla ağır geçmesi, şey gibi hissettiriyordu, hastaymışım gibi.

Benim gibi ölüp dirilmeyi gelenek haline getirmiş bir kadının hasta olması olanaksızdı, daha önce grip bile olmamıştım. Herhalde sadece yorgundum. Yer altında ruh goncasının tüm enerjini bedenimden saldığım göze alınırsa hayatta olmam bile yeterliydi, bedenim de kısa sürede toplarlar diye umuyordum.

"Neyin var böyle?" Laurant arkamda oturuyor, çizimime göz atıyordu. İzlendiğimin farkındaydım. Gözleri sık sık bana kayıyor olmalıydı.

Eh, güzel bir kadındım sonuçta. Ama onun bakışlarında daha çok ölçüp tartan, karşısındakinin davranışlarından emin olamayan ve sonrasında gelecek şey için kendini hazırlamaya çalışan birinin tedirginliği vardı. Laurent en az annesi kadar fenaydı, ona rağmen benden korkması gururumu okşuyordu ki bu korku yüzünden aynı zamanda bana hayran olduğunu düşünüyordum.

"İyiyim. Bir şeyim yok." Yeşil renk fırçanın ucundan tuvale aktı.

"Şu andan bahsetmiyorum. On yıl, aslında beş. Şehirden uzak durman, kıyıya yerleşmen. Okyanus büyüdüğün yer, annenle yaşanmışlıklar, senin için iyi anılar yok orada. Ayrıca münzevi bir hayat. Düşük standartlar. Kötü yemekler. Ne kadar zayıflamışsın, tenin bembeyaz. Neden kendine bunu yapıyorsun?"

"Laurent bu kadar düşünmeyi bırak." Fazla sorguluyor, cevap vermek istemeğim sorular soruyordu.

Ayağa kalktım, tamamlanmış kadın portresine uzaktan bir kere daha baktım. Uzun, siyah saçlar; delici yeşil gözler ve gözlerinin kenarındaki hafif kırışıklarla portre de bana baktı. Sinir bozucu bir yüzü vardı. Kibirli. Öldürülesi.

"Yeteneklerin hiç körelmemiş." dedi Laurent. Aynı benim gibi resmi inceliyordu. "Peki kim bu kadın?"

Fırçayı elimde çevirdim ve sivri arkasını kadının alnına sapladım. "Önemli biri değil."

"Seni kızdırmış gibi."

Düşünceli düşünceli "Gaia'ya inanır mısın?" diye sordum.

Ona çocukça gelmişti bu, bir masala inanıp inanmadığını sormuşum gibi omuz silkti. "Ben Lisheyli değilim. Dindar biri de değilim."

"Olmalısın." Tuvale yaklaştığımda Laurent elini belime yerleştirdi. Az önce oturduğum tabureyi ayağıyla itti ve dizini bana çevirdi.

"İstediğin buysa olurum."

Sesi haylaz, davetkar ve baştan çıkarıcı olsa da odağım onda değildi. Evet nadiren de olsa ciddiye aldığım, üzerine espri yapıp dudağımın kenarı ile gülemediğim şeyler olurdu ve şu an aklım onlardan biriyle meşguldü.

"Annemi elimden alan kadın buydu, Lishey Krallığının kurtarıcısı Madeline Lishey. Bir zamanlar Mevsim Krallıklarını tek bayrak altında toplamış, imparatorluk kurmaya çalışmışlardı. Bir çocuğun peşindelerdi, annem çocuğu korumayı seçti ve bunu hayatıyla ödedi. Tüm kıta onların oldu. Neredeyse bir yüzyıl. Ne kadar fazla süre. Ben doğduğumda son anlarıydı. Kılıçla herkesi bastırdığında uyuyan güçleri uyandırırsın ve baş edemeyeceğin bir bela alırsın."

"Uyuyan güç?"

"Özünü unutmamış olanlar. İnsanlar bir asır öncesini bile hatırlamıyor. Kaldı ki özünü hatırlasınlar."

Laurent ciddiyetimden gerilmiş, elini çekmişti. Ayağa kalktı. Çatılmış kaşları ve anlamamış bakışları ile yanımda durdu. "Sen özünü hatırlayanlardansın değil mi? Beni dirilttin, kendini ve babanı da. Bana hiç bunu nasıl yaptığını anlatmadın."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Revnalin; Baharın TohumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin