5❇️Teklif

67 7 101
                                    


Ne kadar absürt bir durumun içinde olduğumu anlatırken gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Çevrem pahalı vazolara konulmuş renk renk, büyük ihtimalle geçen senenin hasadı olan, farklı yöntemlerle dondurulmuş ve güzellikleri bakileştirilmiş çiçeklerle kaplıydı. Sehpaların üzerinde fiskoslar onların üzerinde süslü büstler vardı. Devasa tavan yüksekliğine sahip misafir kabul salonunun duvarları altın varaklarla, lüks perdelerle, usta ellerden çıkmış tablolarla doluydu. 

Özel yapım koltuklar üzerinde oturmuş mükemmel görüntüleriyle sütlü çay içen Erash Ashna, Lenti Ashna ve İla Ashna ile ben; zincirli ve prangalı, saçı başı dağılmış, dayak yemekten çoğu yeri morarmış, kendisine sürekli Nelly olarak hitap edilerek sinirleri epey yıpratılmış Revralin Hemrise. He bir de köşede piyano çalan biri. 

"Çayına hiç dokunmadın." dedi Erash. Kibar ve davetkar sesine karşılık yanımda duran sehpaya eğilip şıngırdayan zincirlerimle fincanımı almaya çalışırken neredeyse tepsiyi deviriyordum. 

"Hiç hoş değil. Rica etsek şunları çıkarır mısınız?" İla; siyah, kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı. Kulağının tekinde gümüş bir küpesi, siyah çok da uzun olmayan sakalları ve zayıf, narin görünen bir bedeni vardı. Her biri gibi en ufak ayrıntıyı yakalamaya çalışan dikkatli bakışları ile kapının girişinde dikilen Yüzbaşı'ya seslendi. "Asker, bir bak şuraya." 

Yüzbaşı piyanodan dolayı anlamamıştı. Koltukların yanına gelip önümde durdu. Tekrar etmesini istedi ve duyduğu ile kaşları çatıldı. "Efendim. Bunu tavsiye etmiyorum."

"Sorun yok. Medeni şekilde konuşacağız." dedi Erash. "Prangaları çıkaralım." Belki de hayatında hiç kılıç tutmamış, savaşmamış, hayatı pahasına dövüşmemiş bir soylunun kendine nasıl bu kadar güvendiğini merak ettim. Karşılarında bir katil olduğunun bilincine varamamış olmalılardı. Görünüşümün çıtkırıldım edasına aldanan çoğu kişi böyle düşünürdü.  

Yüzbaşı birkaç kez daha itiraz etse de ısrarlara karşı gelemedi ve kemerine takılı anahtarlarını çıkarıp beni zincirlerimden azat etti. Hiç memnun kalmamıştı. Kapının yanına çekilirken sonunda rahatlayan bileklerimi ovuşturdum. Kıpkırmızı olmuşlardı. 

"Neden beni aradığınızı ve kim olduğunuzu hâlâ söylemediniz." Ayaklarımı şen çocuklar gibi indirip kaldırdım. Prangasız bir hayat. Sonunda. 

"Konuya girmeden önce çayını içmeye ne dersin? Hücredeki kadın seni biraz yıpratmış, sakinleşelim." Erash dudaklarına götürdüğü gümüş desenli beyaz fincanın arkasından söylemişti bunu. Kırmızı ve daha önce rastlamadığım dolgunlukta dudakları. Düşüncelerime hayret ettim. 

Bir erkekte itici bulduğum bazı şeyler vardı: sarışın olması, uzun saçlar, sakallar ve en önemlisi de hâlâ nefes alması. En iyi erkek ölü erkekti. Erash Ashna tüm kriterlerimin tersi bir adamdı ve nedense adımı yanlış söylemesine rağmen beni çeken bir tarafı olduğunu itiraf etmem gerekiyordu. 

İyi de görünüşün ötesinde, nasıl biriydi? 

"Ee konuya girmeyeceksek kendinizden bahsedin. Kardeş misiniz?" Çayıma uzandım. Sıcak ve lezizdi. 

"Kardeşe benziyor muyuz?" Lenti'nin sesini ilk kez duydum. Biraz hırçındı. Saçları ve sakalları diğerleri kadar düzgün değildi. Darmadağın bir kafası vardı ama bu pespaye görünüyor demek değildi. Tarzından dolayı, özenilerek yaratılmış bir salaşlıktı. "Şu şey dır dır yapmaya devam mı edecek Erash?" 

Piyanodan bahsediyordu. Kardeş değillerdi ama birbirleri ile resmi konuşmuyorlardı. 

"Evet, özellikle prensten rica ettim, bize mahremiyet sağlıyor."

Revnalin; Baharın TohumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin