6❇️Lüks

64 7 134
                                    

"Yemeyi boş ver tatlı istiyorum ve şarap. Çay değil kesinlikle şarap." 

İsteklerimi ardı ardına sıralarken muhafız bana kale almayan bir eda ile bakıyordu. Bu kadar salaklarsa krallık gerçekten de tehlike altındaydı ve soyluların bundan haberi olmadığına emindim. 

"Ne o aklında mı tutamıyorsun? Anlaman için tekrar mı etmeliyim? Ayrıca hizmetkarları da çağır. Duş almak istiyorum, küveti doldurabilirler." 

"Revnalin, odana geç artık." diye bir ses geldi arkamdan. Dönüp baktığımda İla'yı gördüm. Çok yargılayıcı bir ifadesi vardı. Kollarını önünde bağlamıştı. Değişik desenlerin gümüş iplikle kollarına ve yenine işlendiği beyaz gömleğinin sol göğsünde Lishey arması vardı. Küpesi bir kere daha dikkatimi çekti. 

"Sizi bilmiyorum lordum ancak ben saraya pek uğrayan biri değilim, o yüzden bırakın nimetlerinden yararlanayım." dedim iğneleyici ses tonumla. "Üstelik ya öldürüleceğim ya da efendinizin sarayına uzun, çileli bir yolculuk yapacağız. Keyif çatma fırsatını yakalayabileceğim son ânım bu olabilir." 

"İyi, tamam." İla derin bir soluk verdi. "Hanımefendinin dediklerini yapın." 

Emri başıyla onaylayan muhafıza tek kaşımı kaldırarak baktım. "Hadi. Önce küvet." 

"İçeri." 

Başımda dikilip durmalarından, emirler vermelerinden sıkılmıştım. Üstelik bir gün dahi olmamıştı, onlarla aylar süren yolculuk fikri kulağa yağlı urgandan kötü gelmeye başlıyordu. 

Kapıyı kapatmadan evvel bir kere daha koridora kaydı gözüm. Sadece Nevyah muhafızları değil Lishey muhafızları da vardı ve onların duruşu daha ürkütücü, giyimleri kesinlikle daha profesyoneldi. En azında zırhları siyahtı. Dikkat çekici pelerinler takmıyorlar, koyu renk giyimleri, asık suratları ile yanıma yaklaşma imajı yaratıyorlardı. 

İsteklerim yerine gelene kadar süit dedikleri bu küçük evde dolaştım. Buranın tavan yüksekliği de devasaydı. Tavanda baş döndürücü, kocaman, pek çok parçadan olmuş, pahalı, yan yana duran üç tane kristal avize vardı. Duvarlar kabartmalarla doluydu. Tablolar yoktu, iyi ki! Onun yerine gösterişi kabartma olmayan yerlere yaptıkları güneş çizimleri oluşturuyordu. Güneş bile yaldızlıydı. Tabii ki tavandan yere uzanan pencerelere de odanın genel tonuna uygun bej, saten perdeler çekilmişti. 

"Daha ne kadar dönüp duracaksın." Lenti süitin salonunda beni gözetleme görevindeki Ashna idi. Bunun için nöbetleştiklerine emindim. Bana tahammül sırası, dayanabildikleri kadardı ve her zaman yanımda üçünden sadece biri oluyordu. Kısa aralıklarla. 

"Kardeş değilseniz soyadınız neden aynı?" O sırada raflardaki altın şamdanları inceliyordum. İyi para ederlerdi. 

"İşin içinden sıyrılabilecek kadar becerikli değilsen neden birilerini öldürdün?" diye yanıtladı Lenti. 

"Evet, herhalde sen de Kraliyete epey yakınsın. Hoşlanmadığın soruları iyi çarpıtıyorsun aynı politikacılar gibi ama ben konuyu değiştirdiğini anlayabiliyorum." Pencereden dışarıya mozaik işlemeli camdan oluşmuş, seraya bakakalmıştım. Kocaman bir mücevher gibi parlıyordu. "Oraya girmemize izin verirler mi acaba?" 

"Dışarı çıkarsan senin girebileceğin tek yer mezar olur." dedi Lenti. 

Sonrasında gerçekten odamdaki küveti dolduran hizmetkarlar geldi. Odam ve odamın içindeki bir odada duş. Taşrada yıkanmak için kova ve temiz bez gerektiğini bilmeyen biri bunun ne kadar lüks olduğunu fark edemezdi. Saraydakilerin olanakları acınası derece fazlaydı, ya da bizimkiler azdı. Ben sıcak suyun içinde mayışırken başımda bir Ashna daha bekliyordu. İskemle üzerindeki Erash yüzüne bir kitap kaldırmıştı ve bu yüzden en iyi manzarayı, yani beni kaçırıyordu. Onun kaybı. 

Revnalin; Baharın TohumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin