1 hafta sonra (23 Ekim)
Kapının çalmasıyla kol düşmelerimi iliklerken odadan çıkıp kapıya doğru yürüdüm, ısrarla çalmaya devam eden kayıya rağmen kapının yanındaki aynadan saçlarıma baktım saçlarımı düz bir şekile getirmek için çok çaba sarf etmiştim. Bolca jole sürmüştüm, normalde bu kadar zor şekillenmezdi ama bugün oldukça zorluk çıkartmıştı. Saçlarımı ortadan ayırmış ve önde birkaç tutam bırakacak şekilde geri kalanını ellerim yordamıyle gelişi güzel geriye doğru atmıştım, boynumu süsleyen inci kolyelerin gözükmesi için birkaç düğmemi açık bırakmıştım. Boğazımı temizlerken gömleğimin eteklerini biraz daha çekiştirerek düzelttim, kapı çalmayı kesince kapıyı açtım gerçekten çok fazla bekletmiştim.
''Aksoy?" Arkası dönüktü bana adını duymasıyla birlikte bana doğru döndü, bakışları bedenimi süzerken dudakları öne doğru büzüldü ve uzun bir ıslık çaldı. Bakışları boynumdaki kolyelerde dolanırken gülümsedi ve gülümsemesi saçlarıma baktığında oldukça küçüldü ama hala gülümsüyordu, sonunda gözlerimi bulduğunda dudaklarını araladı.
"Buyrun benim, yanlış yere gelmedim değil mi Doruk bey?" onun üzerini incelemeye başladım, siyahların içerisinde oldukça asil duruyordu. Benim bu çocuksu kıyafetlerimin yanında o oldukça olgun görünüyordu siyahlarla, bileğine taktığı gümüş saat ve parmaklarına taktığı bazı gümüş yüzüklerle tamamlamıştı. İkimizde saçlarımızı aynı yapmıştık, siyahlar gözlerini daha ön plana çıkartırken pırıl pırıl parlıyordu. Daha sonrasında fark ettiğim, elindeki mor pembe şakayık buketiyle dudaklarımdaki gülümseme büyümüştü. Çiçek almıştı, bana çiçek almıştı... Gerçekten son söylediklerimin üzerine düşünmüş ve bugün gerçekten farklı davranıyordu.
"Yok doğru yerdesiniz Aksoy bey, bu çiçekler bana mı?" Elimi çiçeklere doğru uzatırken o da bana doğru uzatmıştı, elime alırken bir adım geriye çekildi ve ellerini önünde birleştirdi.
"Evet beğenmedin mi yoksa hemen gidip yenisini alabilirim." eliyle arkasındaki bir noktayı gösterirken, gülerek çiçekleri burnuma yaklaştırdım. Bunlar zaten yeterince pahalıydı, hemde solup gidecekti bir daha para harcamasına gerek yoktu.
"Dur, beğendim paranı harcamana gerek yoktu. Solup gidecek nasıl olsa." Dudaklarında asılı kalan gülümsemeyle bana doğru bir adım atarak aradaki mesafeyi kapattı.
"Solduğunda söyle yenisini getiririm ben sana." Kulağıma doğru konuşup geri çekilirken yanağını yanağıma sürttü, dudaklarının tüy kadar hafif olan baskısını tenimde hissetim son olarak şu an ne oluyordu?
"Biraz bekleyebilir misin hemen geliyorum." Geriye doğru giderek kapının eşiğinden geçtim, kapıya yaslanarak ona baktım.
"Acele etme daha vaktimiz var, beklerim ben seni." Dedi ona baktığımı anladığında memnun bir ses tonuyla, yüzümü buruş yürürken kapıdan çekildim ve kapıyı hafifçe aralık bırakarak evin içine adımladım.
"Ceketimi alıp geleceğim iki dakika bekle." Ters bir şekilde cevap vermiştim ama muhtemelen duymamıştı, elindeki çiçekleri bulduğum ilk boş vazonun içine koyarken odama gidip siyah ceketimi elime aldım ve bir de parfüm şişesini.
"Çok yakışıklısınız Doruk bey, buyurun kapınızı açayım." O da ceketini gitmişti baştan aşağıya simsiyahtı, siyah ona çok yakışıyordu.
"Aksoy kendim yapabili-" Ceketinin önünü iliklerken elini bana doğru uzatmıştı, elimi elinin üzerine koyarken diğer eliyle arabanın kapısını açmıştı. Elini kaldırıp beni kendine doğru çekerken dudaklarımı araladım. "Ne yapıyorsun?"
"Yardımcı oluyorum, otur lütfen." Dedi kapnın önüne geldiğimde, bu yaşananlar ile rüya ve gerçeklik arasında sıkışmış gibiydim. Koltuğa otururken kapıyı kapattı ve arabanın önünden geçerek şoför koltuğuna oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
melankoli(BxB)| GAY
Ficción GeneralBir hata ne kadar güzel olabilirdi? 16. Bölümde yan çiftimiz vardır ve kitap içerisinde, onlarla ilgili bölümler de vardır. Ama ana çiftimiz Aksoy ve Doruk, yan çiftimiz ise Serkan ve Hakan. texting+düzyazı