Kabul

18 4 2
                                    


"Bir insan bir insana elbet yeterdi."
Kürt mantolu madonna.

                 Bu bir kabullenişti. Bu artık bizim bir olduğumuzun göstergesiydi. Bunun ne dönüşü vardı ne de başka bir yolu hayat her zaman bize doğru yolu göstermezdi. Bazen de doğruyu öğrenmek için yanlış yapmak gerekirdi. Tabi ki bunun doğru  yada yanlış olduğunu zaman gösterecekti. Daha yolun başında bile değildik.
Birbirine kenetlenmiş ellerimizin ayrılması ile kendime geldim. Yavaşça kafamı sağa sola salladım ve hafif tebessüm ettim. Bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir bilgim yoktu sanırım anlık refleksti. Aksi taktirde karşımda ki adamın ciddi bakışlarına karşılık olarak tebessüm etmek saçmalık olurdu. Bir süre sessiz kaldık. Garsonun sipariş ettiklerimizi getirmesi ile bu rahatsız edici sessizlik sona erdi.
"Ortak bir noktada buluştuğumuza göre bazı şeyleri anlatabilirim. Sana güvenebilirim değil mi?" Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı sallamakla yetindim. Daha fazlasına gerek yoktu.
"Peki öyleyse öncelikle kendimi daha detaylı tanıtmalıyım doğru düzgün tanışmadık sayılır."
"Evet tam olarak tanışamadık." Diyerek onu onayladım.
"Ben Aram Demir Karahan. Demir ismini neredeyse hiç kullanmam. 27 yaşındayım. Sanırım bu kadarım burcumu falan söylememe gerek yok diye düşünüyorum. Gördüğün gibiyim kısacası bir işim var bir erkek kardeşim var annem ve babam var he birde küçük bir kız kardeşim var. Adı Arya seni görse peşini bırakmazdı. Uzun saçlara zaafı var. Saçını örer dururdu." Cümlesini tamamlayıp bir iki saniye düşündü. Dudakları konuşmak için tekrardan aralandı ama söyleyeceğinden vazgeçmiş olacak ki kapatıp birbirine bastırdı.
"Bende küçük kızları çok severim tabii saçlarımı da öyle."
Ne kadar saçma şeyler konuştuğumuzu farketmiş olacak ki dudakları yavaşça ki yana kıvrıldı. Bende gözlerimi kaçırıp tebessüm ettim. Yanaklarımın kıpkırmızı olduğuna adım gibi emindim bunu düşündükçe daha da alev aldım sanki içimde ki yangın daha da büyüdü kocaman bir lav oldu.
"Sen kendini tanıtmadın Ahu."
Ah adımı defalarca söyleyebilirdi. Saatlerce dinleyebilirdim. Sesi sanki hiç sıkılmadan dinleyebileceğim bir melodi gibiydi. Yada saatlerce dinleyebileceğim bir şiir. Onu daha fazla cevapsız bırakmamak için düşündüncelerime bir son verdim.
"Ben Ahu Kanık. 21 yaşındayım. Hala okuyorum. Öyle yani anlatabileceğim pek bir şeyim yok." Dedim ve kıkırdamaya başladım. Bu yaptığıma şaşırmış olacak ki kaşlarını havaya kaldırdı.
"Ne oldu?" Diye sorunca
"Bir şey yok sadece kendimi ilkokulda kendini tanıtan çocuklar gibi hissettim garip oldu biraz." Dedim.
Benimle birlikte gülümsedi. Evet öyle oldu biraz diye yanıtladı beni.
Başımı yana yatırdım oda başını yana yatırdı.
Gülümsedim gülümsedi.
Yaptığım hareketleri yaptığımı fark edince göz devirerek karşılık verdim oda aynısını yapmaya çalıştı. Başarılı olamayınca sesli bir kahkaha attık.
Garipti onunlayken eğlenmem. Kendimi mutlu hissetmem yana ne bileyim huzurlu hissetmiştim kendimi evimde gibi.
Gözlerimiz tekrardan buluştu. Bu sıradan bir bakışmadan dahada öteydi benim için.
Midemde kelebekler uçuşturan bir his. Evet evet tam olarak kelebek hissi.
Aslında bir şey daha konuşmak istiyorum. Yani Asyayı hiç konuşamadık asıl konumuz oydu. Bu konuda kendimi biraz rahatsız hissettim kendimi ondan kurtarmak için seni ortaya atmışım gibi oldu. Özür dilerim Ahu.
Konuşmasının ardından ben konuşmaya başladım. Sorun değil tabi ki hoş bir durum değildi ama pek sorun etmedim anlıyorum sizi.
Gülümsedi.
Gülümsedim.
Sorundu benim için. İlk başta çok büyük bir sorundu şimdi ise rahatsız olmamamam çok garipti.
Telefonunun çalması ile gözlerimiz ayrıldı.telefona yöneldi. Arayan kişi ile yüz ifadesi değişti gülümsemesi silikleşti. Daha fazla beklemeden aramayı açtı yanımdan kalkıp konuşmasını beklerken askini yapıp beni şaşırttı.
"Efendim?"
...
"Evet demiştin." Karşı tarafın ne söylediğini duyamıyordum. Bu beni daha fazla meraklandırıyordu.
...
"Hayır. Dedi çok net bir sesle."
...
Tok sesi tekrardan duyuldu.  "Tamam geliyorum. Ben gelmeden bir yere kaybolma bu sever seni son kurtarışım haberin olsun."
...
"Hadi kardeşim kapatıyorum." Dedi ve telefonu kulağından çekti.
Tekrardan göz göze geldik.
Konuşmak için dudaklarını araladı. "Benim gitmem gerek."
Ellerini ensesine götürdü. "İstersen seni bırakabilirim gideceğin yere?" Diye teklifte bulundu.
Bir yanım kabul etmem için çığlık atsada diğer yanımın red etmem için o çığlıkları bastırıyordu.
Çok geçmeden. "Teşekkür ederim ama ben kendim giderim." Dedim düşündüğümden daha kararlı bir sesle.
"Peki öyleyse. Eminsiniz değil mi?"
Başımı emin olduğumu göstermek için aşağı yukarı salladım. O da daha fazla ısrar etmeden ayağa kalklı. Bende ona eşlik ettim. Hesabı ödemek için kasaya doğru adım atmaya başladı. Bende arkasından küçük adımlarla ilerledim. Kartımı tam çıkaracakken enini elimin üstüne bıraktı. Bu küçük temasımız ile içimde kıvılcımlar oluştu. Kalbimin sesi duyulsaydı eğer muhtemelen rezil olurdum.
"Ben ödedim. Hem size borçlu hissediyordum."
"Olur mu öyle şey asıl ben şu an kendimi borçlu hissettim. Ben ödeseydim en azından kendiminkini."
"Bir sonra ki sefer ödersin onda anlaşabiliriz."
"Bir sonraki sefer?" Diye sordum şaşkınca.
"Evet bir sonraki sefere belki tevafuk eseri karşılaşırız."
"Tevafuk?" Dedim sorarcasına sonra cümleme devam ettim. "Tesadüf değil miydi o?"
"Tesadüfte olur da tevafuk daha farklı tesadüf yalnızca ihtilaller dahilindedir olmayada bilir. Tevafuk ise birbirine uygun olma denk gelmek gibi yani kesin olacak bir şey. İhtimaller yoktur."
Sözledikleri o kadar hoşuma gitmişti ki kendimi bulutların üstünde gibi hissettim.
"Ya." Diyebildim yalnızca a yı uzatarak.
Gülümsedi karşılık olarak.
Bende gülümsedim karşılık olarak.
Arabasının önüne geldiğimizde kendimi tutamayıp "öyleyse umarım bir gün tevafuk eseri karşılaşırız."
"Umarım" diye yanıtladı. "Gelmiyorsun yani." dedi kaşını kaldırarak.
Kafamı olumsuz anlamda salladım "Hayır tekrardan teşekkür ederim." dedim.
Ve arabasına bindi. Arkasından baktım yalnızca.
...
Ayrılalı yaklaşık yarım saat olmuştu boş sokaklarda müzik eşliğinde yürüyordum. Şarkının nakarat kısmına eşlik ettim.
Bir yalan buldum, ben artık gerçeğe doydum
Hüzünleri dehlizlere boğdum, sana geri dönemem
Değersiz kalplere hiç kendini yorma
"Bütün bunlar neden?" diye sorma
Hayat güzeldi. Güneş tepemdeydi. Neşeliydim. Mutsuz olmak için hiçbir sebep yoktu.
Arkamdan gelen korna sesiyle duraksadım kulaklığımın olmasına rağmen yüksek sesle dinlememem gerektiğinin farkındaydım bu nedenle hep kısık sesle dinlerdim. Korna sesiyle yana doğru çekildim fakat araba daha fazla ilerlemedi tam yanımda siyah koca bir minibüs durdu. İçinden üç tane takın elbiseli yaklaşık bir doksan adamlar indi. Daha ne olduğunu anlamadan biri sağıma biri soluma geçti ve kollarımdan tutup arabaya doğru sürüklemeye başladılar. O anın şokuyla elimden gelen tek şey koca bir çığlık atmak oldu. O da ne fayda. Tekmelerim hiçbir işe yaramıyordu. Sadece sürükleniyordum. Araca bindirildiğimde gördüğüm çehreyle irkildim.
Bu tanıdık sima gülümserken sadece ona bakabildim.
Elimden daha fazlası gelmedi.

ARAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin