keyifli okumalar..
*
Yağmacı Hükümdar'ın saltanatı, otorite rüzgârlarını Kül Diyar'ın topraklarında estirdiğinden bu yana, başkent Larimar'da işleyiş denklemi basite indirgenmişti. Toplum, saraylılar ve yer işçileri olmak üzere ikiye bölünmüş durumdaydı. Bir insanın hangi kategorinin mensubu olacağını belirlemek ise çocuk oyuncaklarına kafa yormaktan dahi kolaydı.
Parası olmayan kesime yer işçileri diyorlardı. Yer işçileri kendilerine biçilmiş kurallar kaftanını yırtamazdı ya da yeniden biçemezdi. Asla. Bu durumun aksine cüret etmeye çalışan kişiler toplumda baş gösterirse eğer onlar, yeraltı zindanlarındaki son tatillerine gönderilirdi. Onlar sadece çalışmak için vardı. Varlıklarını feda eder, durmaksızın çalışır, aralık gözetmeden üretir, kazandıklarını ise hâlihazırda altın sahibi olan saraylılara aktarırlardı.
Aktarmak. Belki de yanlış bir kelime kullanmıştım. Çünkü altın efendisi konumundaki saraylılar, yer işçilerinin maddi ve manevi tüm haklarını ve emeklerini gasp etmekten zevk duyuyorlardı.
Her kim Yağmacı Hükümdar'a ispatlarsa altına bezeli sadakatini, Hükümdar onu saraylı ilan eder, yaşatırdı keyfi.
Bense yer işçilerinin arasına sızmış, basit denklemin en zor bilinmeyeniydim. Bu düzenden nefret ediyordum. Bu düzene uyum sağlamak zorunda kalmaktan nefret ediyordum. Yağmacı Hükümdar'dan ve beraberinden getirdiği her çeşit kan emiciden nefret ediyordum. Çok fazla nefrete sahiptim. Yıllar boyu nefretimi çok fazla beslemiştim fakat doymak nedir bilmiyordu nefretim.
Nefretimi dizginlemek durumdaydım. Ta ki doğru zamanın gelip de kapımı çaldığına inanacağım o büyülü ana kadar. Yer işçilerinin tüm gücünü arkama alıp saraylıları alt edebilecek raddeye erişeceğim vakte kadar.
Ne olursa olsun kendimi frenlemem gerekiyordu. Bu yüzden pahalı ipek kumaşlardan dikilme mor kıyafetlere bürünmüş saraylıların arasına karıştığım esnada düşüncelerimi kinle sulamayı bırakmıştım.
Ağır adımlarla yerel pazarın içinde yürümeye koyuldum. Tabloya uyum sağlayabileyim diye, bilhassa, ben de mor giymiştim. Çünkü mor altın efendileri için asalet, zenginlik ve gücü temsil ederdi; yedi gün yirmi dört saat moru kuşanmalarının yegâne sebebi. Aralarına karışıp hırsızlık yapmamsa, bugün için, mor olmamı gerektirmişti.
Öte yandan yerel pazarda bir tane bile yer işçisi yoktu. Diyar halkını oluşturan saraylıların yarıdan fazlası satış tezgâhlarının önünü tıka basa doldurmuştu. Kendi aralarında gülüşüyor, manasını kavrayamadığım tümcelerle sohbet ediyor, bol bol altın harcıyorlardı. Altın harcamayı seviyorlardı.
Kül Diyar'ın baştan uca her köşesinde olduğu gibi Larimar'da da tüccarlık mühim bir meslekti. Bu yüzden envaiçeşit eşya, giysi ve yiyecek malzemesini de yalnızca saraylı kimliklerin satmasına izin vardı. Satışı yalnızca onlar yapardı. Söz konusu ürünler uğrunda yer işçilerinin tonlarca emek sarf ettiğini unutmaya bayılıyorlardı. Çünkü unutmak, suçluluk adını verdikleri rahatsız edici duyguyu mis kokulu sabunlarla yıkardı. Güzel koku düşkünü saraylıların unutmaya meyletmesinin bir tek sebebi, bu gerçeğe dayanırdı. Hem zaten... Güzel kokulara karşı kim direnebilirdi ki? ...sadece yer işçileri.
Kalabalık arasından zar zor seçtiğim açık alanların kollayarak ilerlemeye çalıştım. Pazarın yer yanından salkım salkım gösteriş akıyordu. Hava olağandışı bir sıcaklıkla kuşanmıştı bugün. Uyumsuz etmenler iç içe geçmişti. Uyumsuz etmenlerin birleşmesi ise beni fena halde bunaltıyordu.
İç sesimi kullanarak sayıkladım, "Nerede bu çay tüccarları? Nerede, nerede, nerede?"
Henüz herhangi bir çay tüccarının tezgâhı gözüme çarpmamıştı. Bugün pazara gelmemiş olmaları ihtimal dâhilinde değildi. Yeni aya yeni girmiştik. Her ayın ilk günü. Taze çay yapraklarının bu dönemde satılması, onlara haddinden fazla altın getirisi sunardı. Ve hiçbir mantıklı tüccar fazladan altına burun kıvırmaz, kıvıramazdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/370570358-288-k815918.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR SARAYLIYI KAÇIRMAK
General FictionAnka, Kül Kral'ın kızıydı. Onun tek veliahdıydı. Kral'dan sonra tahta geçecek ve Larimar'ı yönetecekti. Ancak öyle olmadı. Çok uzaklardaki bir dünyadan yağmacılar çıkıp geldiğinde ülkenin savaşmaya yetecek kadar gücü yoktu. Yağmacı Hükümdar Kül Kral...