XV

132 16 76
                                    

Evren: Dünya

Evre: 2024


Sabahın ilk ışıkları cılız parıltılarını odanın içine doldururken Yoongi gördüğü rüyanın etkisiyle neredeyse gecenin başından beri salondaki beyaz koltukta oturmaktaydı. Onun düşünceli hali Jungkook'un gözünden kaçmadığından çocuk kemirmekte olduğu elması ile birlikte içeri girdiğinde ustasının yanına ilerleyip kendini onun yanına bıraktı. Ardından elini Yoongi'nin sırtına koyup ''Nasıl gidiyor hyung?'' diye sordu. ''Her şey yolunda mı?''

Yoongi sanki düşüncelerinden anca o an sıyrılmışçasına ciğerlerine derin bir nefes çekti ve ''Ondan ve olacaklardan artık tamamen haberleri var.'' diyerek cevap verdi. ''Komite istihbaratın tamamına sahip. Yakında beni çağıracaklar.''

Jungkook duyduğu şey ile adeta buz kesmişti. Tüm vücudunu inanılmaz bir gerginliğin sardığını hissederken sadece ''Öyle mi?'' diyebildi. ''Peki, sende hala hiçbir şey yok mu?''

''Yok. ''

Yoongi'nin sesinde duyduğu umutsuzluk ve çaresizlik Jungkook'un kalbinin sıkışmasına neden oluyordu. Çökmüş omuzları ve aldığı iç karartıcı derin nefesler, içinin bir yangın yeri olduğunu haykırıyordu adeta. Normalde tüm hayatını etrafında, hatta neredeyse tüm evrende olup biten her şeye hakim biri olarak geçiren bir adam için aslında önemli olan ve umurunda olan tek şey hakkında, sevgilisi ve onları bekleyen kaderleri hakkında, hiçbir şey görüp bilememenin Yoongi'yi ne kadar köşeye sıkışmış ve çaresiz hissettireceğinin Jungkook oldukça farkındaydı. Onu bu halde, tam da sevgilisine kavuşmuşken yeniden korku içinde görmek Jungkook'u her ne kadar paramparça etse de onu bu durumdan kurtarabilecek hiçbir şey yapamayacağını biliyor olmak ona kendini daha da kötü hissettiriyordu.

''Peki, ne yapmayı düşünüyorsun hyung?''

Jungkook sorularının yersiz ve anlamsız olduğunu düşünse de bir şekilde onunla konuşmaya, kendince ona iyi gelmeye çalışıyordu. Çocukluğundan beri Yoongi'nin mükemmel bir adam olduğunu düşünmüştü. Onun gözünde Yoongi her ne kadar zeki, iradeli ve mücadele ruhuna sahip bir adam da olsa gün geçtikçe umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmaktan kendini alıkoyamaz bir hale gelmiş, sessizleşmişti. Neredeyse yüzyıldan fazla zamandır hapis oldukları bu kader; hissettiği suçluluk duygusu, Jimin'e olan özlemi ve onu kaybetme korkusu ile birleşince Yoongi'yi derin bir depresyona hapsetmişti. Bu depresyon öylesine derin ve Yoongi'nin ruhuna işlemişti ki bu durum artık onun karakterini değiştirmiş ve onu Jungkook'un çocukluğunda hatırladığı adamdan farklı birine çevirmişti. En kötüsü de hissettiği acizlik ve yetersizlik duygusuydu. Herkesin gözünde bir tanrı gibi görüldüğünü bilse de en sevdiğini koruyamadığını, onu kurtaramadığını ve hatta ona yaşattıklarını düşündükçe kendini işe yaramaz ve çaresiz hissediyordu. Ona göre, sahip olduğu bu gücün bir bedeli olarak sadece sevdiklerine zarar vermekle lanetlenmişti ve işe yaradığı tek nokta bu döngüyü kırmak değil devam ettirmekti. Bu zamana kadar denediği sayısız şey işe yaramamış ve Yoongi her seferinde kendini evren onu bu döngünün tekrarlanması için kaderine boyun eğdirirken bulmuş ve üzerine düşen rolü oynamak zorunda kalmıştı. Çünkü onu bir kez daha görebilmesinin tek yolu buydu. Yoongi, onun uğruna kendini öldürmeye çalışmak dahi her şeyi göze almıştı ama göze alamadığı tek bir şey vardı: onu bir kez daha göremeyecek olmak.

''Kontrol edebildiğim tek şey Jimin.'' diyerek bakışlarını Jungkook'a çevirdi Yoongi. ''Her zaman olduğu gibi şimdilik sadece onu kontrol edebiliyorum.''

Jungkook onu anladığını gösteren bir şekilde usulca kafasını salladı. Yoongi normalde çok fazla kendini açan biri olmadığından Jungkook onun sözünü kesmeden konuşmasına izin vermek ve onu dinlemek istiyordu.

C O L L I D E | yoonmin |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin