" Boşuna yorulma gönül, sadece sevmek yetmiyor. "
Özdemir Asafİliklerime kadar hissettiğim acıyla yanıp tutuşan kalbim şimdi ise o acının yerine kabuk bağlamıştı. Buna ben bile inanamıyordum ama galiba alışıyordum. Konağın yaşamına alışıyordum. Rüzgar, beni gerçekten seviyordu. Her gün uyandığımızda komodinin yanında bir gül demetiyle not oluyordu. Her notta da kendi yazdığı şiirler vardı. Öylesine içten bir şekilde yazıyordu ki içimde bir şeyler kıpırdanıyordu sanki ama aşık değildim. Çünkü o buradaydı, Hazar her gün buradaydı. O yemek masasına oturduğumuz her gün Gamze'yle birlikte konuşuyordu. Her gün birlikte vakit geçiriyorlardı. O masada sanki hiç yokmuşum gibi davranıyordu. Öylesine sessiz fırtınalar kopuyordu ki o masada, birinin patlaması an meselesi gibiydi. Muhteşem bir masa kurulmuştu bu akşam, Güçlülere yaraşır bir şekilde. Bugün Deniz ailesini yani ailemi ağırlayacaktık. Zümrüt Deniz sonunda bir kızının olduğunu hatırlamıştı. Ailemi kendi evimde ağırlayacaktım, ne kadar acayip geliyordu insana bu durum. Onlarsız yaşamak ne demek, bunu doğduğumdan beri zaten biliyordum ama yine de bu aptal kalbim onları özlemişti. Ne olursa olsun, onlar benim ailemdi, onlar hiç aile sevgisi göstermeseler bile.
Kristal tabakalar, çatallar, bıçaklar... Parıltılı bir masa örtüsü... Masada beyaz orkideler vardı. Hizmetliler, o ihtişamlı masayı hazırlamak için epey uğraşmışlardı. Mutfaktan mis gibi kokan yemek kokuları geliyordu. Şule, Mine ve Verda mutfaktan sorumluydu. Şule, Mine ve Verda'nın annesiydi. Yüzünde yaşanmışlıkların izleri vardı sanki. Sert görünen o bakışlarının arkasında kızlarını koruyan ve onlar için savaşan bir anne var. Mine ve Verda ise ikisi ikiz kardeşlerdi. İkisi de sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Birbirleriyle didişmeye o kadar bayılıyorlardı ki bu didişme bazen Güçlü ailesini rahatsız ediyordu. Bu durumda Şule her seferinde mahçup kalıyordu. İkiside birbirlerinden güzel genç kızlardı. Hemen hemen benimle aynı yaştaydılar. Mine bana karşı biraz soğuk davranıyordu ama Verda, benimle her seferinde sohbet ediyordu. Normalde bu yasaktı ama yine de her şeye rağmen değerdi ve onunla dost bile olabiliriz, çünkü bu konak bazen öylesine üstüme geliyordu ki bir arkadaşa ihtiyacım oluyordu ve bu kişi de Verda oluyordu. Verda'yla konuşurken bu ev hakkında daha fazla bilgi öğrenmeye başladım. Deha'nın aslında Pars'ın kardeşi olmaması ve bu gerçeğin Güçlüler tarafından Pars'tan saklanması, Feride'nin, kocası Adnan Güçlü tarafından defalarca aldatılması ve Verda'nın güvenlik görevlisi Yağız'a karşı bir şeyler hissettiğini öğrendim. Mine'nin ise şoför Tarık'la sözlü olduğunu öğrendiğimde daha büyük bir şok yaşadım. Çünkü ikiside birbirinden soğuk insanlardı.
Adnan Güçlü'nün " Her şey hazır mı ? " diye bağırarak yanıma doğru gelmesiyle geriye doğru çekildim. Adnan Güçlü'den sonra tüm aile üyeleri masada yerlerini almaya başlamışlardı. Deniz ailesi hariç herkes masadaydı. Zilin çalmasıyla birlikte onlarda içeri girerek selam faslından sonra masada yerlerini aldılar. Rüzgar, yanımda oturuyordu. Adnan Güçlü " Buyurun, afiyet olsun. " dedi ancak Rüzgar, babasının sözünü keserek " Öncelikle hepiniz hoş geldiniz, ailem. Burada hep birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Daha nicelere diyorum ancak babam Adnan Güçlü, canım eşim Vera Güçlü'ye bir özür borçlu. " demesiyle birlikte Zümrüt Deniz'in bakışları üstüme çekildi.
" Ne için özrü bu kızım ? " O sihirli soruyu sormuştu. İşte şimdi kıyamete başlıyorduk. Rüzgar, elimi sıkıca tutarak " Babam, Vera'ya tokat attı. İşte bu yüzden öz..." sözün bitmesine dahi izin vermeyerek " Nasıl, nasıl ? Bu ne cüret ? Siz kimsiniz, kimsiniz kızıma vurmaya teşebbüs ediyorsunuz? O, ellerinizi nasıl, nasıl... Çıldıracağım... "
" Kes be kadın ! "
Hasan Deniz, ayağa kalkarak Adnan Güçlü'nün boğazına yapıştı. " Sen kimsin ulan, kimsin de benimle karımla böyle konuşabiliyorsun? " Rüzgar ve Hazar onları ayırmaya çalıştı. Tam ortalık biraz sakinleşecek derken Feride ayağa kalktı.