Felaketlerin doğurduğu bir gecede adaletin yine de tecelli etmesiyle son bulması kalbimi biraz da olsa soğutmuştu. Yaşanmışlık hissi... Kaybolma isteği... Güçlü Konağı, mahşer alanı gibi bir yerdi. Ne yaşayacağını hiçbir zaman kestiremiyordum.
Adnan Güçlü'nün cansız bedeni sağlık görevlileri tarafından Güçlü Konağı'ndan çıkarılıyordu. Kendi evinde kendini öldürmüş bir psikopattı. Polis siren sesleri dışarıda yankılanıyordu. Dışarıda flaşlar patlıyordu. Sabahın ilk ışıkları ile bu olay tüm haber kanallarında yankılanacaktı.
Feride'nin yüzündeki gülümseme her şeyi açıklıyordu aslında. Adnan Güçlü, bu evin şeytanıydı ve Güçlü Konağı bundan sonra asla eskisi gibi olmayacaktı çünkü o gitmişti.
S, polisler gelmeden önce Konağı terk etmişti. Pars'ın hangi hastanede olduğunu söylediği gibi Hazar ve Deha koşarak Konaktan çıkıp arabayla oraya gitmişlerdi.
Konakta sadece ben, Feride, Rüzgar kalmıştık. Gamze, yaşanan bu olaylarda evde bile değildi.
Polis her yeri teker teker inceliyordu. Güçlü Konağı dağılmıştı. Mahşer alanı gibiydi. Karakola götürüldüğümüzde hepimiz sırayla sorguya alındık. Lanet olası bir gece geçiriyorduk. Pastanın üstündeki kanların kime ait olduğunu sorduklarında hiçbir cevap veremedim. Bu onların dikkatini çekmişti. Beni sıkıştırmaya çalıştılar ama hiçbir şey söyleyemedim. İlerleyen dakikalarda beni serbest bıraktılar ama onlar bir kere kuşkulanmıştı, bu işin peşini bırakmaya niyetleri yok gibiydi. Rüzgar, koridorda Feride'yle birlikte beni bekliyordu.
" Pars'ı söylemedin değil mi ? "
" Hayır ama kuşkulandılar. Pars'ın nerede olduğunu sordular. Dediğini söyledim. "
" Dil kursu için İngiltere'ye gittiğini söylemekten başka çaremiz yoktu. Zaten orada kaydı vardı. "
" Rüzgar, Pars'a ne oldu ? "
" Yaşıyor, Vera ama her an bir atak geçirip ölebilir. Bu Güçlü'lerin yıkımı olur. "
" Peki, nerede ? "
" Şimdi değil. Burada olmaz. Evimize gidelim, her şeyi anlatacağım. " Onaylarcasına başımı salladım. Koridorlardan çıkıp karakolun kapısından çıkarken Rüzgar'ın dengesi bozuldu. Duvara tutunarak düşmekten son anda kurtuldu.
" Rüzgar, ne oldu ? İyi misin anneciğim ? " Feride'nin telaşlı sesi kulaklarımı doldururken benim de ondan farksız bir yanım yoktu.
" İyiyim. Sadece biraz başım döndü. "
" Rüzgar, artık başlamalıyız. Tedaviye başlamamız gerekiyor. "
" Vera'nın dediği gibi Rüzgar artık kaçmak yok. Tedavi olmak zorundasın. Önümde eriyip gitmene izin veremem. Sen benim canımsın. "
" Tamam. Sakin olun, sizden kaçmak mümkün değil zaten, çiçeklerim benim. " İkimizi kollarının arasına alıp sarıldı ve saçlarımızdan öptü.
Bu geceyi nasıl anlattığımızı bile hatırlamıyorum. Arabada uyuya kalmışım. Rüzgar, kollarının arasına alarak beni yatağa kadar taşımış. Sabahın ilk ışıklarında Rüzgar'ın beni uyandıran sesiyle uyandım.
" Karıcığım, günaydın bebeğim. "
" Günaydın, Rüzgar... " Gülümseyerek " Pardon, bebeğim. " dediğimde o da gülüşüme karşılık verdi.
" Gece, ne oldu ? Çok az şey hatırlıyorum. "
" Polisler incelemeler sonrasında gittiler. Her yer birbirine girmiş durumda aşağıda. Adamların sayısını dün gece arttırdım. Hizmetliler artık bizimle yaşayacaklar, her türlü ihtimale karşı. S, çok tehlikeli Vera ve bunun başlangıç olduğu da çok belliydi. Durmayacak, çünkü çok acı çekti. Bizi yok etmek için her şeyi yapmak isteyecek, sakın ona kanma, ne olursa olsun ! " Yutkundum. Olayın ciddiyetini dank ettim. Bu savaş demekti. Bu enkaz demekti. Bu yok oluş demekti ve bu harabeler demekti.