Gamzelerinde kaybolduğum adamın evinde kocamla birlikte yaşıyorduk. Bu nasıl bir acıydı ? Bu nasıl bir acımasız bir oyundu ?
Sırlarlar ve gizemlerle dolu Güçlü Konağının kara kutusu açılmaya başladı. Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Yaşanacak her olayda biraz daha felakete sürüneklenecektik. Saklanmış her sır bizim kıyametimizi başlatacaktı.
Etrafımız karmaşık ağlarla sarılmış gibiydi. Hayatım tıpkı bir kördüğüm gibiydi. Bir ipi çözmeyi başardığımda başka bir düğüm çıkıyordu karşıma. Ellerimle oluşturduğum hayatımı şimdi yeniden ellerimle aydınlığa çıkarmak için her şeyi yapacaktım.
Aklımda Rüzgar'ın hastalığı... Kalbimde Hazar'ın gözleri... Bu nasıl karışık bir düğümdü ? Bu düğümü çözmeye kalksam bir düğüm sonsuza dek kül olacaktı. Bir düğümü yakıp yıkmam gerekiyordu, bu düğümü çözmem için ama yapamazdım bu düğümü çözemedim. Bu güç bende şimdilik mevcut değildi.
Geçmedi... Hiçbir zaman geçmeyecek gibi geliyor. Bir yangın hayatımı mahvetti. Benim ise ölüm çiçeği olarak anılmamı sağladı. Feryat o gece gökyüzünü deldiğinde kan kusana kadar dayak yediğimi hatırlıyorum. Kadın olduğumu umursamadan erkeklerin o ağır hakaretleri, o zalimce darbeleri, o canice yumrukları vücudumda unutamacağım yaralar bırakmıştı. Acıların doğurduğu bir kadınım ben. Korkuyu ne kadar hissedersem hissediyim asla bunu belli etmeyeceğim. Beni bu duruma onlar getirdi.
Yansın... Gerekirse dünya yansın. Umrumda değil ! Gözlerimden süzülen yaşların, çektiğim acıların hesabını kimse bana vermedi. Kalbimin ağırlığı altında ezildiğim her gün için yakmak istiyorum, her yeri. Acılarımı içime gömmekten çok sıkıldım. Mutluluk, bir kez de bana uğrasa ne olurdu ki ? Bir kez bende bu dünyada doyasıya mutlu olsaydım. Sadece anlık olarak değil. O masallar gerçekleşse ne olurdu ki ?
Kurduğum hayaller, yürüdüğüm yollar ve vazgeçtiğim benliğim için tekrardan savaşacağım. Rüzgar'ı sevip aile olmak demek, Hazar'ın yıkımı demektir. Kalbimi dinleyip Hazar'ı seçersem ölmeye yüz tutmuş bir adamın sonunu kendi ellerimle yazmış olurum. Olmuyor, yapamıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne tarafı seçersem seçeyim bir tarafım kanayacak, sonsuza dek.
Zümrüt Deniz'in kulağıma doğduğumdan beri fısıldadığı söz belki de en başından kaderimi belirlemişti.
" Seçimler kaderimizi değil, kalbimizin merhametini gösterir. Sakın Vera; kalbinin üstüne seçim yapma aksi takdirde kalbindeki ışıkları kendi ellerinle söndürürsün. "
Nerdesin Zümrüt Deniz, neredesin? Yine en ihtiyacım olduğum anda yoksun. Sadece laflarla varsın. Kızını kollayan o maskenin neler saklıyorsun ? Neden, beni korumadın? Neden, anne, neden ?
Günlerdir karmaşık duygular beynimi kemirirken o gün o kutu geldiğinden beri kimseyle bu konu hakkında tek kelime konuşmadım. Bu adam kimdi ? Ne istiyordu ?
Güçlü Konağı şaşalı bir şekilde döşenmişti. Bugün Pars'ın doğum günüydü. Herkesin göz bebeği olan küçük Pars, bugün 10 yaşına giriyordu. Üstünde mavi bir takım elbise vardı. Saçları geriye şekilde özenle kesilmişti. Doğum günü pastasının hemen büyük masada duruyordu. Pars, o masaya doğru geçtiğinde Rüzgar, Deha ve Hazar hemen yanında durmuştu. O kadar güzel gözüküyorlardı ki dışarıdan bakan biri onların mutlu bir ailenin fertleri olduğunu söylebilirdi ancak ne yazık ki öyle değildi. Sadece Güçlü Konağının aile fertleri bu güne davetliydi. Herkes hep bir ağızdan " Happy Birthday... " şarkısını söylüyorlardı. Pars, tam mumları üfleyeceği sırada bir silah sesi duyuldu. O bembeyaz pastanın her yerine kıpkırmızı kanlar yayıldı. Bağırışlar havada uçuştu. Kıyametin alameti miydi ? Bir insanın en mutlu günü unutamayacağı bir cehenneme dönüşmüştü. Feryat ve acı haykırışlar...