Dehşetle kollarıma bakmaya devam ettim. Bu gerçek olamazdı. Bir şaka falan olmalıydı, şu an bunu yaşıyor olamazdım. Ölüm büyüsünü kötüye kullandıktan sonra neredeyse hiç kullanmamıştım, lanetlerin ilerlemesi için ortada hiçbir neden yoktu.
Kendimi banyoya attım. Kollarımı, bacaklarımı, göğüsümü defalarca kez sabunladım, hala geçeceklerine dair aptalca bir umudum vardı. Fakat elbette hiçbiri silinmedi.
Yumruklarımı sıkıp sakin kalmaya çalıştım. Mantıklı bir açıklaması olmak zorundaydı. Strange'e danışabilirdim fakat... Bana inanıp inanmayacağını bilmiyordum. Gerçekten yine lanetli büyüler kısmına girdiğimi düşünebilirdi ve hayatımın sonuna kadar - artık her ne kadar kaldıysa - kendimi büyücünün zindanında bulurdum.
Derin derin nefes aldım. Belki de böyle belli bir dönemde lanetler ilerlerdi, belki sabit kalmazlardı, belki gerçekten hiçbir sorun yoktu. Kendimin bile inanmadığı düşünceler aklımdan geçerken gittikçe siyaha dönen kollarım tam aksini söylüyordu.
Kimseyi endişelendirmemek için banyodan çıkıp her zamanki gibi uzun kollu bir şeyler giydim. Normal zamanda da lanetlerin görünmemesi için uzun şeyler giyerdim, sadece antrenmanlarda lanetlerimi gerçekten umursamayan insanların yanına kollarımı açacak cesaretim vardı.
Normal olmak için biraz durdum. Muhtemelen önemsiz bir şeydi, kimseyi telaşlandırmaya gerek yoktu.
Şansıma herkes akşam yemeğine gelmişti, genellikle bordum katından çıkmayan Tony bir yemekteydi.
" Nat bana ponpon kızlığa hazırlandığını söyledi Maddie. Hadi bize bir gösteri yap."
Tony'e gözlerimi devirip masaya oturdum. Hala kendimi konuşacak kadar iyi hissetmiyordum.
Clint şakacı bir tavırla çatalını bana doğru uzattı. " İyi misin Maddie? Hayalet görmüş gibi bembeyazsın?"
Onun dışında kimse bu şakaya gülmedi, Clint kimsenin gülmediğini fark edince ne dediğinin farkına vardı. Az önce ağzına aldığı bütün pilav boğazında kaldı. Clint öksürük krizine girerken Natasha bana dostça baktı. " Clint şaka yapma konusunda maalesef korkunç ama gerçekten ruhlar seni rahatsız mı etti?"
Herkes bana dikkatle bakarken utanıp başımı eğdim, kendimi yine yetimhanedeki Deli Bea gibi hissediyordum. " Hayır, hayır. Ben gayet iyiyim, muhtemelen açlıktan öyle görünüyorum."
Onlar hala beni yüzerken yemeğime başladım, aç olduğumu söylememe rağmen yemeklerin hiçbiri boğazımdan geçmedi. Tatlıya geçildiği zaman Bruce bana gülümsedi. " Sana bir sürprizimiz var."
" Gerçekten mi? Ne?"
" Birazdan öğrenirsin."
İçimi çektim, madem ne olduğunu söylemeyecekti bir sürpriz olduğunu söylenin anlamı neydi! Neyse ki çok beklememe gerek kalmadan sürpriz kapıdan içeri girdi.
" MADELYN!"
Thor'un sesi bütün kuleyi inletirken bütün sıkıntılarımı bir anda unutuverdim. " Thor dayı!"
Thor bizi ziyaret etmeyeli neredeyse iki hafta olmuştu, onu bu kadar özlemem çok normaldi. Beni kollarına dolayıp havaya bezden bir bebekmişim gibi kaldırdı.
" Asgard'ın Prensesi ne kadar da narin! Şuna bak her gördüğümde daha da güzelleşiyorsun!"
Beni yere indirdikten sonra önce dağılan kıyafetlerimi düzelttim sonra da kocaman sırıtarak Thor'a baktım. " Ve sende her gördüğümde daha kudretli oluyorsun."
İltifatım Thor'un çok hoşuna gittiği için bana tekrar sarılıp tekrar etrafında döndürdü. " İnsanın bu kadar tatlı bir yeğeninin olması ne büyük şans. Sana Asgard elbiseleri getirdim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die // Pietro Maximoff
FanfictionLoki'nin yanına aldığı ölüm cadısı bir kız. Yalanları görebilsede doğruları bulmak için savaşması gereken çok savaş var. Düşmanı olan Avengers'ın bir parçası olup eksik yanlarını tamamlayacak. Hızlı bir çocuğun yardımı ile.