Küçükken babama bilmeden de olsa verdiğim sözü sonunda tutmuştum. Altı yıllık tıp fakültesinin iyisiyle kötüsüyle bitirip diplomamla anne ve babamın mezarına gitmiştim. Şimdi yine gidiyordum ama bu sefer elimde diploma yoktu.
Mezarlığın kapısının önüne geldiğimde bir kız çocuğu gördüm. Elinde kırmızı karanfiller vardı. Kızın yanında da kırk beş elli yaşlarında bir kadın. Kız elinde tuttuğu karanfillerden birisini yere düşürdüğünü fark edince hızlı adımlarla düşürdüğü karanfili yerden aldım. "Hey küçük" dedim. Kadın ve kız durdular kız arkasına dönüp bana baktı, aynı anda yanında ki kadın da bana baktı, "Bu karanfil sizden düştü" dedim kıza birkaç adım daha yaklaşıp karanfili uzattım. Kadın önce yüzüme baktı sonra gözlerime. Kız elimde ki karanfili aldı hiç teşekkür bile etmeden arkalarına bile bakmadan dönüp gittiler
"Bi teşekkür edeydiniz. Ne değişik insanlar var ya" dedim kendi kendime. Daha fazla beklemeden şehitliğin oraya gittim annem ve babamın mezarı yan yanaydı, üstünde bir sürü çiçekler vardı. İki mezarın ortasına gelecek şekilde durdum
"Babam" dedim mezar taşında ki fotoğrafına dokunarak. Gözümden yaşların akmasına izin verdim silmedim. "Küçükken o telefon başında sana verdiğim sözü tuttum, doktor oldum diplomamı aldım ve yanınıza geldim." Burnumu çektim "Şimdi ise ilk görevime gidiyorum, evet babam kızın artık gerçekten bir doktor" annemin mezar taşını okşadım.
"Anne aradan yıllar geçse de kızın hala çok yaramaz hala burnunun dikine gidiyo ama söz valla gittiğim yerde kendime dikkat edicem. Başka çocuklar anne babasız kalmasın diye ilk doğu görevini karabayır'da yapmaya karar verdim."
Ben böyle konuşurken karşımda bir kadın belirdi. Bu kadın kapıda gördüğüm kadındı. Yanında ki kız elinde kalan karanfilleri anne ve babamın mezarına koydu. Kadın yanıma geldi yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Umay ne kadar büyümüşsün." Dedi adımı nerden biliyordu.
"Pardon adımı nerden biliyorsunuz?" dedim kadından bir adım öteye giderek. Kadın gülümsedi "Beni tanımaman çok normal en son on sekiz yıl önce gördün beni"
"Büşra teyze" dedim şok içinde. Umut'un annesiydi bu peki yanında kız.
...
Büşra teyzenin ısrarları sonucu küçükken durdukları eve gitmiştik yanında ki kız eski komşularının torunuymuş. Onlar izmir'e gittikten sonra bir daha hiç gelmediler buraya ben Adana'da okurken Umut'un babaannesi vefat etmiş Büşra teyze de buraya ziyarete gelmiş. Yol boyunca konuştuktan sonra eve girdik içerisi hiç değişmemişti. Duvarda Tahsin amcanın fotoğrafları Umut'un fotoğrafları Hatta bizim burnumuza pasta sürdüğümüz fotoğraf bile vardı.
:)
Umut'un doğum günüydü. Evde bir sürü insan vardı. Herkes etrafta koştururken umut ev telefonunun başına baykuş gibi tünemiş babasının aramasını bekliyordu. Evet babası yine doğum gününe gelemeyeceğini söylemişti. Tabi Umut telefonun başına tüneyince Umay onu yalnız bırakmamak için yanına oturmuştu. Yaklaşık yarım saatlik beklemenin ardından Umay en sonunda pes edip yavaş yavaş kıpırdanmaya başlamıştı.
"Umut" dedi eliyle Umut'un koluna dokunarak. Umut ciddeyeti bozmadan "Efendim umum" dedi. Umay tatlı bir bakış attı Umut'a "Telefon çalarsa annen sana haber verir zaten hadi biz de oyun oynayalım" dedi heyecanla ama umut "Git sen oyna umum ben babamın aramasını bekliycem" dedi. Umay derin bir of çekti ve oturmaya devam etti.
Pasta kesilme vakti gelmişti. Büşra oğlunu zar zor pastanın önüne getirdi. Umut istemsizce tam mumları üfleyecekken Umay yüksek bir sesle "DUR!" dedi. Tüm gözler Umay'a kaymıştı "Dilet tutmayacak mısın?" dedi Umay uyarır bir sesle Umut kısaca "Gerek yok" diyip mumları üfledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umay (Karanlığın Meşalesi)
Ficção AdolescenteUmay'ın küçüklükten beri hayali doktor olmaktı. Anne ve babası dağların kahramanı o ise insanların kahramanı olmak istiyordu. Babası ve annesi göreve gittiğinde babaannesi kalır dört gözle anne ve babasının gelmesini beklerdi. Bir de arkadaşı vardı...