Ankara, 2016
"Benim kılıma bile dokunursan selanı verirler Halil. Bırak lan beni!"
Halil Baran yavaşça elindeki çakıdan gözlerini çekti. Karşısındaki soysuza baktı.
Behram Ural.
Hukuki dosyası oldukça pisti herifin. Daha lisedeyken İnternet hesaplarında Türk devletine başkaldırmayla soysuzluk etmeye başlamıştı. Daha sonra kendi çapında örgüt kurup kendine yardım ve yataklık edenleri bu örgüte sokmaya başlamıştı. Devlet tarafından defalarca kez yakalansa da bir şekilde kurtulmayı başarıyordu. Bu sebepten ötürü Behram Ural birtakım devlet görevlileri tarafından illegal yollarla yok edilmek üzere Halil Baran'a teslim edilmişti.
Halil Baran için klasik bir haindi. İpini henüz kesmemişti Behram'ın. Biraz daha eğlenmek istiyordu. Ne de olsa bunun da sonu belliydi. Öyle ya da böyle ölecekti. Böyle emellere kesinlikle tavizi yoktu.
Ufak bir tebessüm etti Halil Baran "Kılına zarar vermeyeceğim zaten Behram. Kelleni alıp gideceğim." Bu şekilde onlarla maytap geçmek hep hoşuna gitmişti.
Yanındaki adamlardan da ufak bir gülme sesi geldi. Ortamdakilerin neşesi yerindeydi. Bir hain daha infaz ediliyordu ne de olsa.
Behram'ı tam iki gündür uçan hayalet pozisyonunda bekletiyordu.
Ellerini bağladığı iple ayaklarını da bağlayıp ipi yüksek bir yere asmıştı. Birkaç saat sonra durduğu pozisyon yüzünden bilekleri kopacaktı. Fakat bu soysuz hâlâ haritadan silinirsin diyerek Halil Baran'a meydan okuyordu. Halil Baran ise onunla maytap geçerek sadece bileklerinin kopmasını bekliyordu.Behram yine bir şeyler zırvalarken Halil Baran ayaklandı. Soysuz itin gözlerini korku kaplamıştı. Halil Baran'ın ne denli bir manyak olduğunu pek tabii bilirdi. Ancak sandığının aksine Halil Baran kendisine yaklaşmadan yanındaki adamı Visam'a dönerek: "Burası sende Visam bilekleri koptuğunda bana haber gönder. İşim var şimdi gidiyorum." dedi.
"Tamamdır abi."
Son bir kere daha Behram'a bakıp manidar bir tebessümle "Allah rahmet eylesin Behraaaam." diyerek infaz bölgesinden ayrıldı.
Behram ardından feryat figan bağırmaya başladı. İçinden "geber it." dedi Halil Baran.
"Bugün de hava güzel be Alparslan ha ne dersin keyifle bir yemek yiyelim mi?"
Alparslan kendisinden 2 yaş küçük sağ koluydu. Çok hürmet ederdi ona. Atacağı adımı bile Alparslan'a söylerdi. Bir iş yapacakken evvela ona danışır, onay almadan hareket etmezdi. Sadakati de takdir edilesiydi.
"Sen de uygun görürsen Emir ve Eslem'i de alıp öyle yemek yemek isterim abi." Kısa bir an düşündü. Çocuklarını da yanına alması herhangi bir risk teşkil etmezdi. Lakin lüzum görmedi dışarı çıkmaya. Her ihtimale karşı olabildiğince çocuklarını evde tutmak istiyordu.
"O zaman eve gidelim Arslan. Dışarıda yemeye lüzum yok. Topla adamları eve gidiyoruz."
"Hemen abi." Deyip yanından ayrıldı Alparslan. Geri dönüp binaya kısaca baktı. Gözü gönlü açıldı. Kim bilir daha ne infazlar görecekti bu bina...
•••••••••
Eslem elinde kahvesiyle camdan dışarı bakıyordu. Hava güzeldi. Lakin içindeki boşluk hissi geçmiyordu. Yaklaşık 3 haftadır eve tıkılmıştı babası tarafından. Normalde Milletler Ligi antrenmanları için yurtdışına gitmesi gerekiyordu fakat son zamanlarda babası Halil Baran'ın çalkantılı iş dünyası yine karışmıştı. Halil Baran da güvenliği arttırmaya başlamıştı. Yine de o antrenmanlara girmesi gerekiyordu Eslem'in. Ne olursa olsun millî voleybolcuydu. Ayrıca yurtdışında olması burada olmasından daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZELZELE
General FictionSonunu düşünen kahraman olamaz diyerek yazılmaya başlanan bir hikâyedir. Türkiye Cumhuriyeti'ne oynanan oyunlardan ilham alınarak yazılan sahneler barındırır.