multimedya'da Ahmet Emir'in Zeynep'in fotoğrafına baktığı sahnedeki fotoğraf vaaaar.
Ama fotoğraf temsilidir. Birebir Zeynep değil yani.
İyi okumalar :)))))))))
1 Haziran 2016, Ankara
ZEYNEP
Günlerim çalışmakla geçiyordu. İlk başlarda alanım olduğu için eğleniyordum fakat şimdi...
Çok yorucuydu. Bir kere her sabah 6'da kalkmak insanı tazelemiyordu bilakis kafayı yedirtiyordu. Kim sabahın köründe uyanıp işe gitmekten zevk alırdı ki? Üstelik her gün -bazen haftada 2 gün- dövüşmek de yoruyordu. Her şeye yetişmeye çalışmak falan. Bunları Tolga abiye dediğimde bana gülüyordu. Tolga abi bana iş yerinde olan biteni detaylıca açıklayan mühendisti. Yaşının ortalarında bir beydi. Her neyse sonuç olarak şu sıralar mutsuzdum.
Babamın durumu da mutsuzluğun tuzu biberi oluyordu. Tedirgin hâlleri daha da artmaya başladı. Artık eve hiç uğramıyor bir telefon bile etmiyordu. Üstüne gidip bir şey de sormuyordum. Yine sınırda bir şeyler oluyordu muhtemelen. Yakında öğreniriz diye umuyorum zira çok merak ediyorum bu hâlinin sebebini.
İşe gireli daha 1 ay olmuşken Emir ile yakınlaşmıştık. Farklı departmanlardaydık ama her ara verdiğimizde birbirimize uğruyorduk. Emir ile durumlar iyiydi yani. Ama hâlâ ne gözle bakıyordu bilmiyorum. Belki sadece arkadaş olarak kalacağımızı düşünüyordur. Belki dünya ahiret bacısıyımdır...
"Offff. Hayır ne bacısı ya?" Kendi içimden konuşmayı kestim. "Göz koydum bir kere oğlum alacam seni." Bu da çok iddialı olmuştu sanırım. "E ne yapayım seviyorum işte of!"
Bu esnada evin önüne gelmiştim. Arabadan inip eve doğru adımlamaya başladım. Evin ışıkları sönüktü. Harika. Yine yalnızım...
Küçük emrahlığı kesip eve girdim. İlk iş kapıyı kitlemek oldu. Ardından ışıkları yaktım. Bir bakayım belki eve başka birisi girmişti. Tüm odaları kontrol edince kimse olmadığını anladım. Kendi odama girdim. Burası da boştu. İyi. Kimse girmemişti eve. Psikopat değilim fakat benim de anormal hareketlerim vardı. Her zaman evin içine habersizce birinin gireceğinden korkuyordum.
Odanın kapısını kapatıp dolabıma ilerledim. Elime siyah şort ve beyaz tişört alıp banyoya girdim. Ama yıkanmayacaktım. Üşendim işte ne yapayım. Sadece üstümü değiştirip banyodan çıktım ki kapı çaldı.
Odadan çıkıp kapıya gittim. Kapı deliğinden bakınca babamı gördüm.
"Oha babam gelmiş!" Tabii ki sessizce söyledim bunu.
Kapıyı açıp geri çekilerek içeri girmesini bekledim. O da girip kapıyı kapattı. Hemen boynuna atladım. Canım babuşum sonunda eve geldi.
"Babacım sonunda geldin!"
Çok değişik bir gülümsemeyle sarılışıma karşılık verdi. "Hoş buldum kızım." Saçlarımı öptü, kokladı sonra yine kocaman sarıldı. Önceden de yapardı bunları ama bu seferki sarılma merasiminin ayrı bir havası vardı. Hiç bırakmak istemiyormuş gibiydi beni. Sanki birkaç saat sonra ölecekmiş gibi falan. Tövbe tövbe ya. Kafamın içinden -hayalî bir şekilde- elimi kulağıma getirip masaya vurdum.
"Nerelerdesin sen baba? İşin yüzünden bir sorun mu çıktı? Noluyor anlatsan ya bana baba!"
Sorularımı peş peşe sıralayınca gözlerini kapatıp yanaklarını şişirdi. Aldığı nefesi verip "Kızım bir dur nefes alayım. Kafam dolu bu aralar."
Kapıyı kilitleyip beni de peşinden sürükleyerek koltuğa oturdu. Şimdi beni göğsüne yatırmış saçlarımla oynuyordu.
"Kafanın dolu olduğunun farkındayım baba. Onun sebebini soruyorum işte. Ne oldu ha sınır çatışması mı yine? Aradığın suçluları mı bulamadın? Operasyon mu başarısız oldu? Ne old-" sözümü tamamlayamadım çünkü ters ters bakmaya başladı. "Tamam sustum. Ama anlat sen de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZELZELE
Fiksi UmumSonunu düşünen kahraman olamaz diyerek yazılmaya başlanan bir hikâyedir. Türkiye Cumhuriyeti'ne oynanan oyunlardan ilham alınarak yazılan sahneler barındırır.