14. Bölüm; {Eski Yüzbaşı}

89 4 70
                                    

1998- Trabzon

Kapının arasından korkuyla olanları izliyordu Faruk. Küçük kalbi hiç atmadığı kadar hızlı atıyordu. Aynı görüntüyü sayısız defa görmüştü; ablası başını eğmiş sessizce ayakta dikilirken babası onu azarlıyordu. Sesi tüm evde yankılanıyordu.

"BİR DAHA EVE GETİRDİĞİM HİÇBİR KADINLA KONUŞMAYACAKSIN!" diye bağırdı. "KADINA EVLİ OLDUĞUMU SÖYLEDİĞİN İÇİN BENİ TERK ETTİ!" Elini kaldırıp kızının yanağına sert bir tokat attı. Melek'in başı sol omzuna düştü. "Özür dilerim..." dedi kısık bir sesle.

"NE ÖZRÜ LAN?" dedi bu sefer. "ÖZÜR KURTARAMAZ SENİ!"

Melek başını babasına çevirdiğinde gözlerindeki korkunun eşi benzeri yoktu. Mehmet'in gözleri kızının bedeninde gezindi. Omuzlarından yatağa itti. Melek yatağa düştüğü gibi en köşeye kaçtı. Bacaklarını toplayı elbisesiyle üzerlerini örttü.

"Madem kadın gitti," dedi Mehmet üzerindeki deri ceketi çıkartırken. "O zaman sen benim isteklerimi karşılayacaksın."

Amansız bir hıçkırık kaçtı Melek'in dudaklarından. Bunu gören Faruk hemen merdivenlerden aşağıya indi. Sessiz olmaya çalışıyor, göz yaşlarını içine atıyordu. Kablolu telefondan annesini aradı. Dördündü çalışta telefon açıldı.

"Efendim?" dedi annesi.

"Anne," dedi ağlamaklı bir sesle.

"Faruk? Bir şey mi oldu?"

"Anne, babam ablama vurdu." dedi kısık bir sesle.

"Ne? Vurdu mu? Mehmet mi?"

Başını sallarken, "Evet," dedi. Bir taraftan da babası geliyor mu diye merdivenlere bakıyordu.

"Vurmamıştır o, sen yanlış anlamışsındır, oğlum."

Bu cümle gözlerinden sessiz bir damla yaşın süzülüp yere damlamasına neden oldu. Hayatı boyunca unutamayacaktı bu anı. Daha 7 yaşındaydı. Küçük diye kimse ona inanmıyordu. Herkes uyduruyor sanıyordu ama bunların hepsi gerçekti. Babası cidden kızına vurmuş ve tecavüz etmişti.

"Benim kapatmam lazım," dedi Perihan. "Müsait olunca tekrar ararım. Hoşça kal."

Karşılık vermedi. Telefon kapandıktan sonra acı dolu bir çığlık duydu, ablasının çığlığıydı bu. Küçük parmakları arasından yere düştü telefon. Göz yaşlarını sildi.

"Dur, baba!" diye bağırdı Melek. "Bana bunu yapma! Ne olur, biri yardım etsin!"

Tekrar merdivenleri çıktı. Tam biraz önce önünde durduğu kapının yanına gelmişti ki kapı kapandı. Ardından Mehmet kapıyı kilitledi. Küçük ellerini yumruk yapıp defalarca kapıya vurdu. Ama ne kapı açıldı ne de ablasının çığlıkları kesildi.

Yere çöktü ve göz yaşlarına boğuldu. Elinden hiçbir şey gelmiyordu, en çok canını yakan da buydu.

Acı bir gerçek vardı; Açelya'nın babası kızına dokunmaya bile kıyamazken, Melek'in babası kızını kanlar içinde bırakmıştı.

Aradan yarım saat geçti. Mehmet odanın kapısını açıp dışarı çıktı. Üstünü başını giyinmişti, yine bir kadınla buluşacak olmalıydı. Sanki biraz önce öz kızına tecavüz etmemmiş gibi elini kolunu sallaya sallaya evden çıktı.

O gider gitmez Faruk ablasının yanına koştu. Odaya girdiğinde Melek'in kollarıyla kendini sardığını gördü. Korkmuştu. Gözlerini sıkı sıkı kapatmış tir tir titriyordu.

Bazı Anlar UnutulmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin