BÖLÜM III: YALNIZ BİR ÇOCUK

116 15 84
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Arseiyah, kimsenin ayak basmadığı ormanın derinliklerine, dağların yüksek yerlerine gidebilirdi. Bu, onun herkesten sakladığı sırrıydı. Yalnızca Fel, biraz daha fazlasını biliyordu.


 Annesi ölmeden çok kısa bir süre önce avlanmak ve işe yarar şeyler toplayabilmek için o bilinmez, korkutucu topraklara girmeye başlamıştı. Küçük bir kız çocuğunun ormana adım atıp ölmeden geri dönebilmesi, komşuları tarafından önceleri çok şanslı olmasına bağlandı. Onlara göre bu hiçbir şeyi olmayan çaresiz çocuk, sadece mecbur kaldığı için gözünü karartıp, herkesin gidebildiğinden birazcık daha fazla ilerleyebiliyordu.


 Arseiyah, şüpheleri üzerine çekmemek için önceleri kazancı az olan, daha kolay elde edilebilecek şeylerle döndü. Ulaşabilmek için daha derine inilmesi gereken değerli malzemeleri ise; sanki Mevla'nın bu garibe merhametinin göstergesiymiş gibi, şans eseri önüne çıkmış havası verebileceği kadar nadir getirmişti. Arseiyah böyle bir taktik uygulayarak, bir süre Fel hariç kimsenin dikkatini çekmeyerek durumunu idare etti. Ta ki ustası Murşil'den kılıcı öğrenmeye başlayıncaya kadar. Sonra Siveretzliler'in gözündeki yaşamak için çaresizce çırpınan çocuk imajı, vilayetin en iyi kılıç kullanan gencine dönüştü. Böylece kız o uğursuz topraklardan eli kolu dolu olarak döndüğünde, onu sorgulamayı düşünmediler.

Yine de Arseiyah tedbiri elden bırakmadı. Tek bir insanın elde edemeyeceği hiçbir şeyi getirip satmadı. Fel'in özel istekleri hariç. Fel, birçok şeyin farkında olmasına rağmen Arseiyah'a soru sormadı ve bu konuyla ilgili kimseye tek bir kelime etmedi. O, belki de var olan en sır küpü insandı.

 Arseiyah, ekmeğini yemeğin suyuna banarken Filef'e çok rahat bir tavırla cevap verdi.

"Filef, ben her kuytu köşede gizlenen dehşeti ve kendi yeteneğimin sınırlarını biliyorum. Asla atmam gereken adımdan bir fazlasını atmam. O yüzden benden bir şey isterken rahat ol. Onu senin için, yalnızca güvenliyse getiririm."


 Bu cevap, ona değer veren iki dostunun yüreğine su serpmek için şimdilik yeterliydi. Böylece konuyu değiştirip, geri kalan sohbetleri boyunca Filef'in üç yaşındaki oğlunun yaptığı sevimli yaramazlıklarına gülebildiler.



 Yemeği bitirince Efi, Filef'e yardım etmek için mutfakta kalırken Arseiyah, Teskana ile Böcüş'ün yanına geçti. Avluda, şimdi sadece üç masada müşteriler kalmıştı. Şu an işi olmayan Böcüş, hanımın yanında duruyordu. Arseiyah'ın geldiğini görünce Teskana çocuğa artık eve gidebileceğini söyledi. Böcüş teşekkür etti. Mutfağa gidip Filef ve Efi ile vedalaştı. Ceketini giymiş bir biçimde tekrar geri gelip "İyi geceler. Yarın görüşürüz" diyerek nazik bir gülümsemeyle kapıdan çıktı. Arseiyah da arkasından çıkıp "Böcüş bir bakabilir misin?" diyerek ona seslendi.


 Böcüş arkasını döndüğünde, kız elini tuttu ve avucuna iki altın para bıraktı. Böcüş şaşkınlıkla elindeki paralara bakakaldı. Arseiyah, Böcüş işe başladığından beri ara ara ona yardımda bulunurdu. Bunlar Böcüş'ün minnettarlık duyduğu; fakat kimsenin dikkatini çekmeyecek miktarlardı. Ancak bugün, Böcüş'e göre çok büyük miktarda bir parayı vermişti. Çocuk kızarmış yanaklarıyla, şaşkınlık içerisinde elindeki parayı bırakmaya çalışmıştı. Kekeleyerek "Arseiyah Abla, ben bunu alamam." demişti. Arseiyah, dingin ama kararlı ifadesiyle doğrudan Böcüş'e baktı.

Kışa Meydan Okuyan GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin