Hiç kimse üzerine kara bulutların çöktüğü, dünyadaki cennet olarak görülen bu görkemli imparatorluğun başına onun geçeceğini hayal edemezdi.
Arseiyah, başkente uzak bir vilayette yaşayan kimsesiz bir genç kızdı. Ne damarlarındaki kan, ne de ona ba...
Arseiyah, Efi ve Mülazım Sivya ile birlikte tekrar avluya döndüğünde kalan üç masadaki müşterilerin de kalkmış olduğunu gördü. Artık avluda sadece Mareşal Hazretleri, ona eşlik eden askerler ve hanımefendiyle Filef vardı.
Mareşal Cevad, bir masada oturup genç kızın yolculuk için hazırlığını tamamlamasını beklemişti. Teskana ile Aşçı Filef ise askerlerden biraz uzak bir köşeye çekilmiş, kendi aralarında oldukça kısık bir sesle konuşarak, durumu anlamlandırmaya çalışmışlardı. Arseiyah'ın elinde bir çantayla merdivenlerden indiğini gören Cevad "Genç hanım sanırım artık yola çıkmaya hazırsınız. Dostlarınızla vedalaşıp sizin için getirdiğimiz arabaya binebilirsiniz." dedi. Arseiyah kendi atının olduğunu, yolculuğu onunla birlikte yapıp yapamayacağını sordu.
"Atınızı da yanınızda getirmenizin bir mahsuru olmaz. Siz vedalaşırken ben, onu arabaya koşturtacağım"
"Affınıza sığınırım Mareşal Hazretleri; lakin atım benden başka kimseye itaat eden bir hayvan değil. Bu saatte pek alışık olmadığı koşum takımlarını da kabul etmeyecektir. İzniniz olursa ben kendim eyerleyip, kaleye kadar bineyim."
Mareşal bir an tereddüte düşse de izin vermemek için bir sebep göremedi. Kaleb, yola çıkmadan önce ona Prenses'in iyi kılıç kullandığını söylemişti. İyi bir binici olması da şaşırtıcı olmazdı. İzin verdi ve Sivya'ya seyisleri Arme ile birlikte genç hanıma yardımcı olmalarını emretti.
Hiç de küçük olmayan ahıra Arseiyah, Efi, Teskana, Filef, Sivya ve birliğin seyisi hep birlikte girdiler. Atlardan anlayan Sivya, kızın atını neden kendisinin eyerlemesi için ısrarcı olduğunu anladı. Bu taylıktan yeni çıkmış kısrak, inanılmaz sinirli bir attı. Ahırın en arkasında bulunan serbest bölmesinde hana habersizce gelip uykusunu bölen kalabalığa karşı öfkeyle dolup taşıyordu.
Arseiyah, diğer insanların arasından sıyrılıp ona doğru geldiğinde sanki sihirli bir değnek dokunmuşçasına bir anda sakinleşti. Kız, parlak siyah tüylerinde elini nazikçe gezdirirken çok kısa bir süre önce hiddetle ayaklarını zemine vuran at, o değilmiş gibi davrandı. Üstelik Sivya ve Arme harici hiç kimse, bu ani ruh hali değişimine şaşırmamıştı. İkisi "Ne gördük biz öyle?" dercesine kısa bir an bakıştılar. Sonra Arme, yardımcı olabilmek için kısrağa doğru yanaştı. At ona doğru hızlı bir şekilde başını çevirmişti ki Arseiyah, ondan da hızlı davranıp yapmak istediği şeye engel oldu.
"Hayır Yoseki. Buradaki herkes benim dostum ve bana yardımcı oluyorlar. Hiçbirini ısırmayacaksın ya da çiftelemeyeceksin. Duydun mu? Şimdi seninle bir yolculuğa çıkacağız. Benimle geleceksin değil mi Yoseki?"
Anladığını belli edercesine onu çenesinin altından yakalayan sahibine doğru iyice döndü. Sanki cesaret vermek istiyormuşçasına kısa bir süre güzel başını ona yasladı. Eyeri yerleştirmek için iyice yanaşmış Arme'ye kısılmış burun deliklerini gösterse de bir şey yapmadı.
Arseiyah, Yoseki'yi yolculukları için hazırlarken ahırda bulunan atların ufak tefek kıpırdanmaları haricinde çıt çıkmadı. Efi bile arkadaşına sessizce yardım etti. Üçü de üzgün ve endişeliydi. Aslında bu durum hakkında sormak istedikleri bir sürü şey vardı; ama Arseiyah eşyalarını almak için Efozia ile birlikte odalarına çıktığında subaylar, hanın misafirlerini ağızlarını kapalı tutmaları konusunda çok net bir biçimde uyarmıştı. Teskana ve Filef'le ise Mareşal Cevad, daha yumuşak bir üslupla fakat aynı netlikte konuşmuştu. Bu yüzden genç kıza neden hiç şaşırmadığını ya da nasıl bu kadar sakin kalabildiğini soramadılar. Efozia ise sadece biricik dostunun sessizliğine eşlik etti. Yeniden bir araya geleceğiz demişti. Ona çok güveniyordu. Arseiyah sözünü tutardı.
Yoseki ile işleri bittiğinde Arseiyah dönüp hanımına sarıldı. Teskana ona yanında parasının olup olmadığını sordu. Olumlu cevap alınca kızın paltosunu düzeltip, düğmelerini ilikledi. "Seni bekliyor olacağız. Su gibi gel." derken sesindeki hüzün Arseiyah'a çok dokundu. İçinden "Belki de hanımım bana sandığımdan daha çok bağlanmıştır." diye geçirdi.
Sıra Filef ile vedalaşmaya geldiğinde Arseiyah, "Filef kılıcımın nerede olduğunu biliyorsun. Onu size bırakıyorum. Bu gece sen ya da Diryap Amca handa kalabilir mi? Hanımım ve Efi tek kalamaz." dedi. Diryap hanın seyisi, eşi Munisa ise çamaşırcısıydı. Bu neşeli çift hanın en eski çalışanlarıydı. Akşam işlerini bitirip birkaç sokak ötedeki evlerine dönüyorlardı. Filef ona aklının burada kalmaması konusunda güven verince "Böcüş, Diryap Amca ve Munisa Teyze'ye onlara veda edecek fırsatım olmadığını söyler misin? Fel ile ustam Murşil'e de tabi."
"Elbette onları durumun hakkında bilgilendireceğim. Endişelenme." Ardından Filef bir abi samimiyetiyle Arseiyah'ın koluna dokunup, onları habersiz bırakmamasını istedi.
Sıra Efi'ye geldiğinde ise Arseiyah, onun ağlamamak için dudaklarını ısırdığını gördü. Tekrar ona sımsıkı sarıldı. Sivya o anda bu birbirlerine çok düşkün iki genç kızı, birkaç cümleyle teselli etmeyi çok istedi; ama o bir askerdi, söyleyeceği sözlerle emirlerin dışına çıkamazdı. Arseiyah, Efozia'yı bıraktığında "Güven bana Efi" dedi. O da titreyen sesine rağmen elinden geldiğince kararlı bir tavırla, güvendiğini söyledi. Ardından Arseiyah, Yoseki'yi yularından tutup hafifçe çekti. Hep birlikte ahırdan çıktılar.
Dışarıda Mareşal Cevad ve askerleri atlarının sırtında hazır bekliyorlardı. Mareşal, misafirlerinin birliğin ortasına alınmasını emretti. Atları sürmeye başlamadan önce Arseiyah, hana ve ardından hüzünlü gözlerle onu izleyen üç dostuna baktı. Onları gülümseyerek veda anlamına gelecek şekilde başıyla selamladı. Teskana ve Filef de ona aynı şekilde karşılık verdiler. Efi ise yine yaşlarla dolmuş gözlerle hareketsiz bir biçimde onu izliyordu.
Ardından birlik hareket etti. Arseiyah da Yoseki'ye gitmesi için dokundu. Yavaş tempoda gitmiyorlardı. Yüzüne vuran soğuk hava yanan gözlerine, kasılan yüz kaslarına iyi geldi. Sonra Arseiyah arkasına baktı. Karanlıkta ardından bakan üç karaltı gördü. İkisi hana yakındı. Onlardan küçük olansa bir süre peşleri sıra gelmiş, şimdiyse öylece yolun ortasında duruyordu. İşte o an, kız artık kendini tutamadı. Kimse ona bakmıyorken birkaç damla gözyaşının yanaklarından usulca süzülmesine izin verdi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.