0.2

4.4K 507 133
                                    



"Büyükanne?"

Bacaklarım beni daha fazla taşımayacak gibiydi. Lily'nin doğum günü için bir hafta öncesinden başlamıştık bahçe süslemelerine. Duyduğuma göre büyük ve saygın kişilerin yer alacağı bir davet olacaktı. Öyle ki daha şimdiden o gece çiftliğe adım atmamamız için tembihlenmiştik. Gecelere kadar çalışmak alışkın olduğum bir şeydi ama aynı zamanda Sehun'a görünmemek için harcadığım çaba yoruyordu beni. Onu görmemek için gideceğim her yere kuytu köşeden gidiyordum.

"Büyükanne?" diye seslendim yeniden. Odaları gezerken tombul bedeninin koltukta sızdığını gördüğümde büyük bir gülüseme kapladı yüzümü. Kolunu yavaşça dürtüp kulağına yaklaştım. Mavinin güzel tonundaki gözlerini mahmur bir ifadeyle araladı.

"Yıkanmak için gölete gideceğim." diye fısıldadığımda usulca başını sallayıp uykusuna geri dönmeye yeltenmişti. "Hayır! Hayır Büyükanne, hemen odana gidiyorsun. Yarın oram ağrıyor, buram sızlıyor demeni istemiyorum. Hadi." Kolunu kavrayıp büyük bir güçle onu yerinden kaldırdıktan sonra odasına girişini izleyip kendi odama yöneldim. Havlu, sabun ve giyecek temiz kıyafetlerimi çantama tıkıştırıp gölete gitmek için evden çıktım.

Evimizde banyo olmadığından değildi, beni yorgunluğumdan arındıracak olan şey göletin temiz, soğuk suyu olduğu için oraya gitmeyi tercih ediyordum. Hava her daim sıcak olduğundan burada geceleri bile terlemek mümkündü. Havlumu çimenlere, göletin girişine bırakıp soyunmaya başladım.
Çıplak bedenim soğuk suyun etkisiyle kasılırken göletin içinde ilerlemeye devam ettim. Omuzlarımı aşamayan derinliğe geldiğimde saçlarımı da ıslatıp avucumun içindeki sabunu saçlarıma sürüp işim bittiğinde çimenlere fırlattım.

"Tuttum!" Gelen sesle köpüklü saçlarımdaki ellerimi suya sokup gözlerimi temizledim. Bunu o kadar hızlı yapmıştım ki, bir an korkudan öleceğimi düşünmüştüm. Arkamı dönüp tanıdık yüze bakarken havlumun üzerinde oturduğunu gördüm.

"Ne zamandır ordasın?!"

Beklediğimden gür çıkan sesim sonlara doğru kısılırken Sehun elindeki sabunu yere bırakıp köpük olan ellerini yıkamak için gölete yaklaştı. Bedenim istemsizce geriye doğru sendelemişti.

"Burada yıkanmayı sevdiğini bilmiyordum. Ağaçların arkasında yıkanmak için daha uygun bir yer var."

Korkudan titreyen bedenime engel olamıyordum. Sehun'un dikkatini çekmiştim ama bunun için suyun soğukluğunu bahane edebilirdim.

"Burası iyi." dedim titremeyen sesim için Tanrıya şükrederken. Sehun havlumun üzerine uzanıp kollarını başının altına aldı, ayaklarını rahat bir tavırla bana doğru uzatıp üst üste koymuştu.

"Yıkanmaya devam et." dedi bağırarak. "Ben bakmıyorum." Ardından kıkırdadığını duydum.

Gerginlikten kurtulamayan bedenimle ne kadar hızlı olabilirsem o kadar hızlı bir şekilde saçlarımı ve vücudumu yıkayıp göletin ucuna doğru ilerledim. Su göbeğime geldiğinde öylece durup Sehun'un beni farketmesini bekledim ama o ayaklarını bir o tarafa bir bu tarafa yatırıp daha önce duymadığım saçma bir şarkı mırıldanıyordu.

"Sehun." dedim beni farkedip doğrulmasını sağlarken. "Havlumu bana uzat."

Sehun kaşlarını hayret edilecek bir şey söylemişim gibi kaldırıp güldü. O an gülüşünü ilk defa böyle yakından gördüğümü farkettim. Siyah asi perçemleri ortadan ikiye ayrılmıştı. Bembeyaz teni ay ışığının altında parlıyor gibiydi. O an farkettiğim diğer şey Sehun'un dudaklarının çiçeklerde bile görmediğim güzel bir pembelikte olmasıydı. Dikkatimi dağıtmasına izin vermeyip elimi ona doğru uzattım.

"Havlu!" dedim emir veren bir tonda.

"Neden bugün olanlar hakkında konuşmuyoruz? Sen tam olarak suyun içerisindeyken." Gözlerim kelimeler anlamlandıkça aralanmıştı. Üşüdüğümü hissedip kollarımı bedenime sararken bakışlarımı delip geçen bakışlar daha çok titrememe neden oluyordu.

"Bugün olanlar?" Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi sorduğumda Sehun önce kıkırdadı. Tanrım, dedim. En azından sinirli değil. Ardından zihnimden geçenleri sinirle parıldayan bakışları bölüverdi. Sehun daha önce görmediğim bir kızgınlıkla kollarımla sarmaladığım bedenimi süzüp yüzümde durdu.

"Sabaha kadar orada durmak istemiyorsan, öt." Kelimeler diken gibi bedenime saplanıyordu. Bakışlarımı kaşırıp sudaki yansımama baktım. "Seni Hara'nın çıkışına koşarken gördüm. Yani Luhan, konuşaya başlasan iyi edersin."

"Sizi gördüm." dedim nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle başımı kaldırıp gözlerine bakarken. "Ama bu- bu beni ilgilendirmez! Sonuçta siz evli değilsiniz ve evli olan kişilerin yaptığı şeyleri yapıyor olmanız beni ilgilendirmez. Yani evli olan- Tanrım!" Başımı eğip yeniden suya baktığımda Sehun ayağa kalkmıştı. "O Lily, biliyorsun. Zenin çiftlik sahibi Samuel'in kızı. Ve sen, Sehun sen sadece bir Seyissin. Onunla evlenmen ne kadar mümkün?"

"İmkansızlıklar beni yıldırır mı sanıyorsun?" Sert sesi bakışlarımı yeniden kaldırmama sebep olurken gözlerinden geçen küçük hüzün parıltılarını gördüğüme yemin edebilirdim. "İstediğim şeyi alana kadar durmayacağım. Lily bana aşık."

Sehun yerden aldığı havlumu bana uzatırken ona bakmadan hızla havluyu alıp ıslanmaması için ilerleyerek bedenime sardım. Sehun yeniden çimenlere otururken sudan çıkıp yanına oturdum.

"Peki sen?" diye sordum. Sehun anlamamış bakışlarını benimkilere dikti. "Sende ona aşık mısın?"

Dudaklarından çıkan küçük kıkırtılar utanmama neden olurken ilk defa bu kadar ciddi bir konu hakkına biriyle konuştuğumu farkettim.

"Bunlar senin anlamayacağın şeyler." dedi Sehun parmaklarıyla nemli saçlarımı dağıtırken. Bakışlarımı ürkekçe kaldırıp gözlerine baktım. Sehun irkilerek saçlarımın arasındaki elini geriye çekti.

"Ben 16 yaşındayım." dedim üstüne basa basa. Beni küçümsemesi zoruma gitmişti. Bunu bir daha Baekhyun'a yapmayacağımı kendime tembihleyip yeni tattığım çirkin duygunun etkisinden çıkmaya çalıştım.

"Yine de bunu anlayacağını sanmıyorum."

"Onu öpüyordun." diye atıldım. "Bunu evli olan kişiler yapar. Sadece evli kişiler birbirlerine aşık oldukları için dudaklarını birleştirirler."

"Dudaklarını birleştirirler mi?" Sehun'un kahkahası göletin etrafında yankılanırken şaşkınlıkla ona bakmıştım. Yüzüü aydınlatan gülümsemesi bir anda kaybolurken Sehun üzüme baktı. Benden 5 yaş büyük olması beni ürkütüyordu. Bedeni benimkinin iki katıydı, omuzları kocamandı. Bense bir çocuktum. "Öpücüklerin farklı anlamları vardır Luhan."

"Ama dudaktan sadece-"

"Evli kişiler öper, biliyorum şunu tekrar etmeyi kes." Sehun kemikli parmaklarıyla saçlarını geriye taradı. "Birini sevmediğin zaman da öpebilirsin. Bu- biraz karışık."

Sehun yüzüme uzunca bir süre baktı. Gözlerinin ayrı ayrı her yerimde oyalandığını farkettim. Parmaklarım göğsüme bastırığım havlumu sıkıca kavradı.

"Ama bu-"

Dudaklarımın üzeride hissettiim sıcak baskıya çenem sıkıca tutan parmaklar da eklenince irileşen gözlerimle karşımda gözlerini kapatmış olan Sehun'a baktım. Dudaklarımın üzerinde hareketlenen dudakları nefsimi keserken ne yapacağımı bilemez halde gözlerimi kapatıp havlumu serbest bırakarak Sehun'un çenemi tutan eline asıldım. Dudakları benimkilerin arasındaydı. Tanrım, dedim. WAOW. Demek böyle hissettiriyormuş. Sehun'un dudaklarına beceriksizce titreyen dudaklarımla karşılık vermeye çalışıyordum. İlk kez tattığım duygu bedenimi sarmalamıştı. Sıcacık hissediyordum.

O an onun bir erkek oluşunu umursamadım. Kalbim delicesine atarken yaptığım tek şey ona karşılık vermekti. Sehun'un dudakları garip bir şapırtı sesiyle benimkilerin üzerinden çekildiğinde gözlerimi aralamaya korkmuştum. Kapalı gözlerimin ardından bedeninin yükseldiğini hissettim. Gözlerimi açmaya hala cesaret edemiyordum.

"Gördün mü?" dedi Sehun sık nefeslerinin ardından sert bir sesle. Gözlerim hala kapalıydı. "Bir öpücük bunun gibi saçma ve anlamsız da olabilir."

Little StupidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin