Not; İki bölüm sonra final :')
-Hunniel
Sehun'un patlamak üzere olan öfkesinden deli gibi korkuyordum. Bu oturduğum yerde bile titrememe neden oluyordu. Ne kadar olduğunu bilmiyordum ama uzun bir süredir onun etrafta bir o tarafa bir o tarafa hırsla yürümesini izliyordum. Arada saçlarını çekiştiriyordu. Bazen gözlerime öfkeyle bakıyor, ardından dönmeye devam ediyordu. Sonra tam önümde öylece durup gözlerime bakmaya başladı. Bakışlarına kırık bir cesaretle karşılık verirken ne söyleyeceğim hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
"Luhan." Dedi hırıltılı sesiyle, kısık ama öfke doluydu. "Sen, ne yaptığını sanıyorsun?"
Söylediklerini anlamlandırmaya çalışırken yüzüne bakmaya devam ettim. Söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
"Ne yapıyordun?!" Sehun hırsla bağırdığında olduğum yerde zıplamama engel olamamıştım. Eğer oturmaya devam edersem onun önünde küçülüp yok olacakmışım gibi hissettiğim için hızla ayağa kalktım.
"Asıl sen ne yapıyorsun?!" Sesim beklediğimden güçlü çıkmıştı. "Bana ne yapıyorsun? O evde bütün gün Lily'le ne yapıyorsun? Neden ne yapıyor olduğum seni bu kadar çok ilgilendiriyor? Sehun sen evleniyorsun! Artık bana karışma hakkın var mı sence?! "
"Ne, biliyor musun?" Sehun büyük bir adımla üzerime gelirken adımımı geriye atmamak için kendimle savaşmam gerekmişti. Yine de burnumun dibine geldiğinde tek bir adım atmamıştım. "Seni sikerim!"
Yemin ederim, gözlerim iki kat genişlemişti. Sehun'un ciddi ve tek bir mimiğin bile olmadığı yüzüne bakarken derince yutkunmama engel olamadım.
"Bir kişinin bile bir daha sana dokunmasına izin verirsen, seni sikerim."
Aldırma, duyduğun hiçbir şeye aldırma! Onu ciddiye alma, Tanrım...
"Neden?" Burnumu havaya kaldırıp neredeyse yüzüme eğilmiş Sehunla dudak dudağa geldiğimde içimin titremesine engel olamadım. "Sevgilin seni tatmin edemiyor mu?"
"Luhan, şansını zorluyorsun."
"Şansını zorlayan sensin!" Derin bir nefes alıp Sehun'dan uzaklaştım. "Tek bir kişiyle yetinemiyorsun. Benden ne istediğini bilmiyorum ama beni sevmediğini biliyorum. O yüzden bırak artık."
"Sadece benim ol." Sehun bileğimi kavrayıp bedenimi kollarıyla sıkıca sardığında içime akan ılık şeye anlam veremedim. Bütün bedenimi ele geçiriyordu. "Sana sadece ben dokunabileyim."
Sözleri beni kendine tamamen bağlayabilecek kadar güçlüydü.
"Peki sen?" Ağlamak üzere olduğumu farkedip gözlerimi sıkıca kapattım. Güçsüz görünme! Onun karşısında güçsüz görünme! "Sen neden sadece benim olmuyorsun? Neden sana sadece ben dokunamıyorum? Neden sen Lily'le-"
Dudaklarım yeniden o sıcacık hisle kavrulurken bu defa hata yaptığımı biliyordum. Ona karşı koyamayacağımı biliyordum. Ellerimi onun güçlü göğsünde birleştirip bütün öfkemi kullanarak sertçe ittim. Sehun'un dudakları dudaklarımdan ayrılırken daha önce hiç yapadığım bu şeyin şaşkınlığını yaşıyor gibiydi.
Kapıyı yavaşça aralayıp dışarıya çıkarken onun beni bu küçük kulübede bırakıp gittiğiyle dolmuştu zihnim. Kulübenin arkasından dolanırken düşündüğüm tek şey artık bittiği, artık umut etmemem gerektiğiydi. Canım cayır cayır yanarken nefes alamadığımı hissettim. Bir elim yavaşça göğsümü kavradı, ardından acının geçmesini dileyerek sıkılı yumruğumu göğsümün üzerine vurmaya başladım. Acım, biraz bile azalmadı.
*
Büyükannemin hazırladığı yemekleri içeriye taşırken kokudan bile midemin bulandığını hissediyordum. Daha önce hiç bu kadar kötü derecede olmamıştı. En uzununun sadece dört gün sürdüğünü hatırlıyordum. Aşırı derecede zayıfladığımın farkındaydım.
"Luhan, tabakları unutmuşum ." Büyükannem'e sulu bir öpücük verip "Ben getiririm!" diyerek mutfağa koşturdum. O sırada tıklatılan kapıyla elimdeki tabakları masaya bırakıp kapıyı açmak için ilerledim.
Billy elinde büyük bir çantayla kapımda duruyordu. Bakışlarımın çantasında uzun bir süre oyalandığını farketmiş olacak ki kabarmış dudağını yavaşça araladı.
"Eve gittiğimde, çantamı kapının önünde buldum." Yüzüne acı bir gülümseme oturtmuştu. "Sadece birkaç gün-"
"Bir tabak daha!" onu kapıda bırakıp içeriye ilerledim. Masanın üzerindeki tabakların üzerine bir tane daha eklerken Billy çantasını hemen gidecekmiş gibi kapının önüne bırakıp içeriye geçmişti. Büyükannem çorbaları doldururken olduğum yerden kalkıp kapının önünde duran çantasını odama taşıdım. Billy bana küçük bir gülümseme yolladığında bugün onu öptüğüm zamanı hatırlayıp bakışlarımı kaçırdım.
"Billy! Yüzüne ne oldu! " Büyükannem endişeli sesiyle onu gördüğü ilk anda çığlığı basarken bakışlarımız yeniden Billy'le buluştu.
"Çok fena dayak yemiş." Zoraki bir kıkırtı çıktı dudaklarımın arasından. Billy ne yaptığımı anladığında yalanımı devam ettirmek için kolumu dürttü yavaşça.
"Asıl ben onları fena benzettim!"
Biz zoraki gülmeye, konuyu kapamaya çalışırken Büyükannem onaylamaz bakışlarla bizi izledikten sonra yemeğini yiyip uyumak için masadan kalkmıştı. Billy ile birlikte sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra odama geçtik.
"Luhan, bu uzun sürmeyecek." Billy kucağına tutuşturduğum döşeği yere bıraktı. "Maaşımı aldıktan sonra gideceğim buradan."
"Gitmek zorunda değilsin, biliyorsun." Yastığı ve yorganı yere bırakıp tamamen Billy'e döndüm. "Burada istediğin kadar kalabilirsin. Daha önce hiç gitmediğin bir yerde yaşamak kolay mı olacak sanıyorsun? Onlar seni eninde sonunda affedecek Billy, sadece biraz zaman gerekiyor."
"Zaman hiçbir şeyi iyileştirmez."
"Biliyorum."
O gün konuştuğumuz son şey olmuştu bu. Zamanın hiçbir şeyi iyileştirmediğini biliyordum. En iyi ben biliyordum hemde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Stupid
Chick-Lit"B-ben bambaşka bir yere gidiyorken, sana geldim." "Onun yerine-" dedim derince yutkunurken. "Ben geldim sana."