Sakin bir gündü. Kış olmasına rağmen bulutsuz gökyüzü, aydınlık gece havası, soğuk bir esinti. Etrafa yayılan koku çoğunlukla toz ve hareketli insanların sürekli giriş çıkışları yüzünden dört duvarın içine sinmiş topraktı.Bir de kan.
Şu an ise sessizlik vardı. Ay yükselip gece ilerledikçe kılıçlı ve tehlikeli tipler köşelerine çekilmişti.
Yüksek tavanı, tavanda oyuk gibi görünen kubbe yükseltisi ile devasa bir yapının içindelerdi. Sağlam kalan duvarlar yüzünden ay ışınları içeri sızma fırsatını nadir buluyordu ve aydınlattıkları tek yer terk edilmiş görünen yapının tam ortasıydı. Orada duran kadın ise güzeldi. Sarı saçlarına düşen dolunay onu bembeyaz bir tanrıça gibi gösteriyordu, hayat dolu gözleri vardı, kapının kenarına sinmiş adamın aksine.
O adam Bursha'yı fena geriyordu, hem de daha görmemiş olmasına rağmen. Varlığını fark etmek imkansızdı. Ama hissediyordu. Yerden bir karış havada, görünmeyen duvarlar tarafından sıkıştırılmış halde olmasının nedeniydi. Büyü kıpırdamasına izin vermiyordu. O adam buna izin vermiyordu. Tedirginlik vermesi için gölgelerin arasından çıkmasına gerek bile yoktu.
"Seni tanıyoruz." dedi kadın. Sesi nazikti. "Sen de bizi tanımayı hak ediyorsun. Ben Leilani." Başının ufak hareketiyle arkasını, adamın durduğu yeri işaret etti. "Valerian." Adamın adını söyleyiş şekli sevgi doluydu. Sanki kırılmasına dayanamayacağı, hassas birinden bahsediyor, ses tonuyla bile adamın üzerine titriyordu.
Bursha anlam veremedi. Ağzını kapalı tuttu. İstese dahi bedeninin dört bir yanında, onu sıkıştırıp duran şu görünmez duvarlar yüzünden konuşamazdı.
"Varise yakın birisin Bursha." dedi Leilani. Yaklaştı. Işıldayan yüzü dostane görünüyordu. "Biz senden onu ikna etmeni rica edeceğiz. Savaş ve kan. Yaptığımız şey, evet ama devam etmesine gerek yok. Krallığın varisi insanlarını düşünmek zorunda. İnsanları için krallığı bize teslim etsin. Biz de neden olduğumuz acılara son verelim."
Şimdi anlıyordu. Leilani ve Valerian. Onlar düşmanlarıydı. Onlar aylardır cephede ölümüne çarpıştığı adamların komutanları, kral ve kraliçeleriydi. İkisi yüzünden sevdiği çoğu kişinin ölümünü görmüştü, masumların hatta çocukların. Yetişemedikleri yerde, geç kaldıklarında Lishey halkının dahi kılıçtan geçirildiğine şahit olmuştu. Orduları acımasızdı ve Bursha bu ikisinin birer canavar olduğunu hayal etmişti.
Tatlı bir yüz, tatlı kelimeler. Nazik bir bakış. Bu kadın görmeyi beklediği kişiden çok uzaktı.
"Ha," Hayır. Ağzından çıkarmaya çalıştığı ses buydu ama görünmez duvarlar onu öyle bir sıktı ki nefesi kesildi.
Kadının tasasızca "Hayatım." şeklindeki küçük uyarısı ile görünmez duvarlar tamamen kalktı. Bursha ellerinin üzerinde yere yapıştı. Daha önce böyle bir tedirginlik hissetmemişti. Doğrulmak istediğinde ne dizlerini yerden kaldırabildi ne de ellerini.
"Buna gerek yok." dedi kadın ve adamın etkisi bir bıçakla kesilmişçesine yok oldu. Bursha titreyen ellerini soğuk, taş zeminden kaldırdı. Doğruldu. Orduları güçlüydü, merhametsizdi ama bildiği şekilde savaşıyorlardı. Kılıçla, okla. Karşı konulabilir. Onlarsa. Ne yapacakları belirsizdi, güçlerinin sınırı belirsizdi. Bursha'nın bedeni deli gibi atan kalbine karşı buz kesmişti.
Dengesini korumak için gayriihtiyari ileriye doğru adım atmış olmalıydı çünkü ilk kez adamın dehşet verici sesi duyuldu.
"Sakın eşime yaklaşma." Tınısı çok yüksek başlayan bu cümle sonlara gücünü yitirmişti. Gariplik vardı. Dengesizlik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 2 Kan Teklifi
FantasíaTanrıça uyanıyor. Mevsim Krallıkları'nda dengeyi bozanlar adına ölüm geliyor. Adya Lishey, Krallığın savaşta ezildiğine şahit olurken güce ulaşmanın tek yolunun Tanrıça'nın hükümlerine karşı gelmek olduğunu anlıyor. Artık seçim onun ellerinde: Kaçm...