3 Bir Zaaf Bin Musibet

48 4 137
                                    

Üzerinde içki ve bol eğlence yazan pansiyonun önünde durmuşlardı. Pansiyon iki şehir arasında pek tutulan bir yer olmalıydı çünkü kocamandı. Giriş yolunda her iki yana aralıklarla yerleştirilmiş kocaman meşaleler ve yandaki küçük bir süs çeşmesi insanları karşılıyor, ince ayrıntıları mekânın kalitesini belli ediyordu. Kendine ait korumaları vardı. Zırh giymiş iki adam önlerini kesmiş içinde bulundukları durum nedeniyle müşteri kabul etmediklerini söylemişlerdi. Adya'nın ve Kareyn'nin arkasında el sallayan Tuomas'ı gördüklerinde fikirleri değişti. Anlaşılan Böcekler'i tanıyorlardı, onlara ayrıcalık tanıdılar. Her birine birer oda vermiş, yemek ve su servis etmişlerdi.

Yorgunluk bedenlerini ele geçirmiş olmasına rağmen ilk iş toplanıp konuşmaktı. Pansiyonun göğe bakan avlusunda ateşin başında küçük sandalyelere oturmuşlar, ocağın üzerinde kaynayan çaydanlıkla doldurdukları çaylarını yudumluyorlardı. Etrafları pansiyonun yüksek duvarları, odaların içe bakan balkonları ile çevriliydi. Küçük bir kale izlemini veriyor, yanan meşalelerle güvenli hissettiriyordu. Kendilerinden başka müşteri de yoktu.

Gretalina, yaşlı kadın, odasına çekilmiş uyuyordu. Misida, Dimaz, Serena, Tuomas, Kareyn, Bursha ve Chay ise tam silahlı halde, tedirgin ve düşünceli düşünceli ateşi izliyor, Adya'nın anlattıklarını dinliyorlardı.

"Sabah ormanda uyandım." diye başlamıştı Adya. Kabul etmek, sindirmek o kadar zordu ki günlerdir yolda olmalarına rağmen o gün yaşananları anlatma cesaretini ancak bulmuştu. Dürüst olmaya karar vermişti. Yanındaki insanların her şeyi bilmeye hakları vardı. Birlikte savaşacaklarsa sır saklamak doğru değildi. "Oraya nasıl geldiğimi bilmiyordum." Yutkundu. "Gaia bir inançtan ibaret değilmiş. Onu kanlı canlı gördüm."

"Tanrıça." Misida'nın nefesi kesilmişti. Çekik gözleri irileşti. "Onu gördün mü? Gerçekten mi?"

"Evet. Kulağa nasıl geldiğini biliyorum ama Gaia oradaydı. Ne gördüğüme eminim." Açıkçası Adya bile kendi anlattıklarından şüphe duyuyordu. Ne yaşadığına emindi ama sözler, kelimeler, yaşadığını anlatırken çok zayıf kalıyordu. Orada hissettiği panik, kalbine çöreklenen korku. Daha atlatmayı başaramamıştı. İçi buz gibiydi.

Kareyn ve Serena birbirine kaçamak bir bakış attı.

"Ne oldu?" diye sordu Tuomas. "Ne demek gördüm? Bu nasıl bir şeydi? Neye benziyordu! Neden, en önemlisi de neden?" Sesi Adya'ya inandığını gösteriyordu. Hiç alaya almadı ya da üzerine espri yapmadı. Pürdikkat prensesi izliyordu.

Adya ciddiye alındığını görünce sevindi, biri bile saçmalıyorsun dese anlatmaktan vazgeçerdi.

"Korkunçtu, yani o gözler, hissi." Konuşmaya devam etmesi için soluklanması gerekti. O sırada herkes Adya'ya bakıyordu. "Ağlayan Ağaç'ta Lisheyler'den biri üç yeminin mühür olduğunu söylemişti. Atalarımın sahip olduğu gücü, kanımda olan büyüyü baskılayan bir mühür. Ona ulaşmak için mührü kırmam gerektiğini düşünüyordum ben," Kafası karıştı. "Şimdi ise Gaia. O.  Durmam gerektiğini söyledi, tehlikeli olduğunu ve yeminlerin nedenini."

"Boşuna değildir, yüz elli yaz boyunca Lishey soyu yeminlere uydu. Güce bu kadar aç olmalarına rağmen hem de." Kareyn, Adya'ya bakarak söylemişti bunu. 

Adya cümlenin altındaki uyarıyı anlamayacak kadar bitkindi, ateşe döndü. Güce aç olmak, bu hissi biliyordu. Amacı güce ulaşmak değildi, sadece çaresiz olmak istemiyordu. Kendine ait bir ülkenin yıkılışını izlemek istemiyordu.

Elinde tuttuğu bardak tenini ısıttı. "Büyük ihtimalle bizim bilmediğimiz gibi onlar da üç yeminin bir mühür olduğunu bilmiyorlardı, korktukları için yeminlere uyuyorlardı. Bize de yalnızca korkmayı öğrettiler."

Mevsim Krallıkları Kitap 2 Kan TeklifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin