" Küləkimiz sərin əsəcək, narahat olma, səni tutmasa da tutmağa çalışacağıq. "P.
Acaba pembesi fazla kaçar mıydı? Neden kaçsın ki sonuçta bu özel gün benim icinde sayılır. tamam sayılmaz. O zaman yeşil... yok yok sari. kesinlikle sari, bana en yakisan renk. Gerçi şurada ki model de güzelmiş de o biraz kısa mı? Babamı sinirden tepindirmeye gerek yok. Sarı da kararlı mıyım ki ben? Anneme mi sorsam ki?
"Hanımefendi rahatsız ediyorum ama dilerseniz içeride hem deneyerek hem de daha çok çeşide bakınabilirsiniz."
Yanıma yaklaşan tiz sesli kıza döndüm. Evet, mağazanın içinde değildim ve vitrimden görünen elbiselerle yetinmeye çalışıyorum. İçeriye girmeme sebebim tamamen onların iyiliğineydi çünkü çıkmak bilmez bir mağaza canavarıydım. Ah ne yazık ki kız bundan bir haberdi degil mi?
"Aslında istediğim elbiseyi seçtim." baş parmağımı kaldırıp cama dokundum, tam uzun salaş sarı elbiseyi işaret ediyordum. Kızın gözleri gösterdiğim yeri bulmaya çalışmak istercesine kısıldı. "Şurada ki sarı renk, salas ve uzun olan elbiseyi istiyorum. Beden olarak da m, mevcutsa tabi?"
Kız çalışan cama bakıyorken başını yavaşça olumlu anlamda aşağı yukarı salladı. Küçük bir nefes bırakıp gülümseyerek camdan elbiseye bakmaya devam ediyordum ki kızın bakışlarını üzerimde hissettim. Ona döndüm aynı şekilde, daha yirmili yaslarinda olmalıydı, diye içimden geçirmeden edemedim. Neden bana ilgiyle baktığını pek anlayamadım fakat bakışlarının rahatsız edici olmamalarına güvendim. Gülümseyerek üzerimde gezinen harelerini benim elalarıma çıkarttı. "Çok güzel bir karar hanımefendi. Saçlarınızla da cok cici olacaksınızdır, eminim. Ben hemen sizin için hazırlatayım, siz de kasaya geçebilirsiniz." eliyle bana mağazanın kapısını gösterdi.
Hay allah ya!
Nerden çekiyordum şu cici lafını bilmiyorum. Artık asabım bozuldu. Babam sağ olsun. Evet, babam bana sürekli cici kızım derdi. Buna çocukluğumdan beri maruz kaldığımdan artık cici denilen bir yaşta olduğumu düşünmediğimi ve hoşlanmadığımı söylerdim ama canım babam anlamamakta ısrarcıydı.
İçeriye geçerken ayıp olmasın diye gülümsemeyi de ihmal etmedim. Kız nerden bilsindi babamı. Etrafa bakınmadan direkt kasa bölümüne geçmeliydim. Bunu yapmak içinde ayağımda ki topuklulara aldanmadan yukarıda ki kasa yönünü takip ederek ilerledim. Başımı sağa çevirecekken omzumu sert bir şeye çarptım. Çarptığım şeye döndüm hızlı. Biraz fazla yukarı bakarak yürüdüğümdendi sanırım çünkü omzumu takıların durduğu reyona çarpmıştım. Bir kaç yüzük benim vuruşumla yeri boylamış yerde duruyordu. Bunlar benim başıma gelir zaten. Etrafta çok kişi yoktu olsaydı da bu benim sorunum diyerek, kafamı yukarı kaldırdım ve takılara bakmamaya calistim yavaşça yere egildim. Resmen iki bacağımı kırmış çömeliyordum.
Neyse ki bugün kıyafet tercihim doğru. Doğrudan kastım da uzun, leopar desenli saten eteğim ve üzerine yakıştırdığım beyaz üzerinde de bal kovanı damgası olan düz tişörtümdü. Sayısız takılarımı ıse saymıyorum.
Aferin be kızım.
Kimse şu an beni anlayamazdı ki ben Asel Ela Gökgöz'düm bu durumlara düşecek kadın mıydım?
Elim yere boş boş darbeler atıyor yüzüklerin yerini bulmaya çalışıyorum fakat elime yerin tozu dışında değen hiç bir şey yok. Dudağımı büzdüm, tavana daha doğrusu göz alıcı mağaza ışıklarına bakıp dua etmeye karar verdim. Bu ışıklar da beyaz ışık dedikleri olayı tanımlar cinstendi. eh, role girmem zor olmadı haliyle.