Sanki sona yaklaşıyoruz :)
Jungkook başının ağrısıyla gözlerini açtı. Etraf karanlık ve sesssizdi, geceyarısı olmalıydı. Rüzgarla odanın içine yayılan perdenin sesi odadaki tek sesti. Yaz gecesinin soğuk rüzgârı ferahlatıcı bir şekilde yüzünü okuşuyordu, fakat kolları ve bacakları üşümüştü, üstü de tişört yaralarını acıttığı için çıplaktı. Tek başına olduğunu sanıyordu. Fakat mor ışığıyla parlayan kolyeye baktığında göğsünün üzerindeki kolu ve omzunu kavrayan eli gördü. Ne elinde tuttuğu pikeydi, ne de başının altındaki yastığı. Öbür elini de bir el tutmuştu, başını ise bacağına yatırmıştı.
Kafasını kaldırıp Taehyung'a baktı. Diğer bacağını kendine çekmiş, başını duvara yaslamıştı. Gözleri kapalıydı ama uyumadığını biliyordu. Başparmağıyla omzunu okşuyordu.
Nasıl ölmemişti? O kadar kan kaybetmesine rağmen? Ölmesi gerekirdi. Fakat bileğinde hiçbir iz yoktu bile. Acaba ölmüş müydü ki? Bilincini kaybetmeden önce Taehyung ona onu kurtaracağını söylemişti. Kurtarmış mıydı? Yoksa başaramamış mıydı? Gözlerini yumdu ve tekrar uyumayı istedi sadece, burada, onun elini tutarken.
Ama başaramadı. Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine, havanın serinliğini ciğerlerinde hissedince anladı. Nefes alıyordu. Yanına döndü ve omzunun üzerine yattı. Taehyung uyandığını anlamıştı. Saçlarıyla oynuyordu. Parmaklarını tutamların arasında gezdiriyordu. Bu Jungkook'un biraz da olsa rahatlamasını ve sakinleşmesini sağlıyordu. Ona hiç bakmadan sordu.
"Nasıl yaptın bunu? Nasıl yarayı kapattın? İz bile kalmamış."
Taehyung sessizliğini korudu. Hiç duymamış gibiydi sanki. Dışarıyı izlemeyi sürdrüyordu. Jungkook başını dizinden kaldırınca bakışlarını ona çevirdi. Jungkook'un darmadağın olduğunu görebiliyordu, Jungkook da onun ne kadar yorulduğunu anlayabiliyordu.
Hiçbir şey söylemeden, dudaklarını kıpırdatmadan birbirlerine bakmayı sürdürdüler. Jungkook kalkarken Taehyung'un elini bırakmamıştı. Fakat hissettikleri sadece birbirlerinin elleri değildi. Taehyung Jungkook'un üzüntüsünü, Jungkook Taehyung'un yalnızlığını hissediyordu. Daha kendilerine iyi gelemeyen iki çocuk nasıl birbirlerine iyi gelebilirlerdi ki?
Jungkook başını önüne eğdi, yutkundu ve Taehyung'un da beklemediği bir şekilde bacağının üzerine oturdu, sırtını öbür dizine yasladı ve başını boynuna gömdü. Elini tutmaya devam ediyordu. Taehyung koluyla omuzlarını sardı hızlıca. Bu birkaç günden sonra mutlu ve umutlu olduğu ilk an olabilirdi bu. Onu seviyor muydu artık?
"Üşüdüm." dedi Jungkook gözlerini sıkıca yumarken. Taehyung'un omzuna sardı kolunu. Taehyung ise pikeyi alıp Jungkook'a sardı. Her yerini örttükten emin olduktan sonra tekrar sarıldı ona. Artık Jungkook'un, onu sevdiğini bildiğinden sevgisini saklamak için hiçbir sebep göremedi ve alnına öpücüklerini bıraktı.
Fısıldadı. "Seni çok seviyorum, umarım bir gün sen de beni seversin."
"Seveceğim." Jungkook hiç çekinmedi bunu söylemekte. Çünkü ondan başka kimsesi kalmamıştı. Onu da kaybetmek istemiyordu. Onu sevmeyi denemek istiyordu. Bir şans vermek istiyordu. Şimdiye kadar onu görmezden gelmişti, artık onu görmek istiyordu.
Gözlerini açtı, tekrar Taehyung'un kahve gözlerini görebilmek için. O da direkt olarak ona bakıyordu. Bu sefer dudaklarını öpmek için eğildi, Jungkook hızla yumdu gözlerini, korkuyordu. Onu sevememekten korkuyordu. Hoşlanmamaktan korkuyordu. Dudakları birleştiğinde öğrenecekti hislerini.
Fakat Taehyung tam onu öpecekken telefonunun sesi gürültülü bir şekilde yankılandı odada. İkisini de ürkütmüştü bu. Jungkook istemeyerek de olsa kalktı ve telefonu aldı. Annesi arıyordu. Bu saatte neden arıyordu ki? Taehyung'a döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝒦𝒪ℒ𝒴ℰ | 𝚃𝙰𝙴𝙺𝙾𝙾𝙺 angst
Fanfic"Belki kalbim seninki gibi atmıyor ama..." Taehyung elini Jungkook'un göğsüne koydu atışını hissetmek istercesine. "Sen benim yaşayan kalbim olabilirsin."