7. bölüm (part 2)

28 4 1
                                    

"Ne yazıyor o künyede Neşe?" İçimden defalarca tekrar ettiğim şeyi bu sefer sesli okumaya başladım. "Ulaş Öztürk. Yirmi temmuz bin dokuz yüz doksan dokuz, Rize, sıfır rh negatif." Ulaş'ın bilgileriydi bunlar. İyi de Ulaş asker değildi ki. "Adamın künyesini burada unutmuşlar." Sorun o muydu gerçekten?  "Baran abi Ulaş Asker değildi." Baran abim şaşkınlıkla yüzüme baktı. Ardından yüz ifadesini toparladı. "Kızım sen demedin mi bana bu çocuğun babası Kaan Öztürk diye?" Başımı olumlu anlamda salladım.
"Evet."
"Kaan Öztürk asker olduğuna göre illaki oğluna künye yaptırmıştır." Ona hak verip elimdeki künyeyi boynuma taktım. Bende daha güvenli olurdu. Baran ile birlikte mezarın başımda dua okuyup oradan ayrıldık. Gitmeden önce ise Baran'dan söz almıştım. Onu her gün ziyaret edeceğine ve mezarına su dökeceğine dair bir söz.

Daha yeni tanışmıştık ama ona güveniyordum. Sözünü tutacağını da biliyordum. İkimizde tekrardan arabaya bindiğimiz an telefonumdan kaptan vahşi kelebek şarkısı çalmaya başladı. Yanımdaki şahıs anlamsızca telefonuma bakarken yine Demir'e göz devirdim. Asla rahat durmuyordu. Telefonumu elinden düşünemiyordu. Bugün onunla hiç görüşmemiş olmama rağmen yine telefonumun zil sesini değiştirmişti.
Sabır çekip ekrandaki Kara Kuvvetleri Dağhan Ulu yazan numarayı açtım.

"Efendim?"
"Sanada merhaba Neşe. Neredesiniz siz?" Dağhan'nın endişeli sesi kulağıma geldi. İlk defa birinin benim için bu denli endişeleniyor olması tuhaf hissettirmişti. "Ulaş'ın mezarlığındaydık." Telefondan derin nefes alma sesi geldi. Ardından sakinleşmiş olduğunu kanıtlayan konuşması.

"Tahmini ne zaman burada olursunuz? Birkaç saat içerisinde göreve gideceğim. Son kez seni göreyim." Böyle konuşması nedensizce kalbime öküz oturmasına neden olmuştu. Son kez kelimesi can yakan bir kelimeydi. Cümlenin neresinde kullanılırsa kullansın bir şeyin sonuna gelindiğine ve asla bir daha var olmayacağına işaretti. "Son kez deme abi. O kelime yasaklı sana." dedim sesimin titremesini engellemeye çalışarak. Onu kaybetmek istemiyordum. "Görev bu güzelim. Ya şehit oluruz ya gazi." Şehit olmak istediğini biliyordum. Zaten tüm askerlerin hayali değil miydi şehit olmak?

Ulaş'ında hayali buydu ama bu hayalini gerçekleştiremeden genç yaşta veda etmişti hayata.

"Neyse abi gelince konuşuruz." Yüzüne telefonu kapatıp çantama koydum. Daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Beynim zaten kazan gibiydi. "Her şeyi kafana takıyorsun." Birkaç saniyeliğine bana bakan Baran'a döndüm. "Olması gereken şeyleri düşünüyorum."

"Hayır Neşe. Olması gereken şeyler veya düşünmen gereken konular bunlar değil. Senin yaştaki çocuklar derslerini, sınavları düşünür." Benim benen yaşımdaki çocuklardı onlar. Ruhen aynı yaşta değildik. "O çocuklar hayatında kaç kez hapse atıldı Baran? Kaç kez istenmediği halde zorla bir evde tutuldu? Bir adımı nefsi müdafaa yüzünden öldürüp akrabası sandığı kişi yüzünden hapse girmek zorunda kaldı? Sevdiği öldü, mezarının yerini öğrenemedi? Kaç kişi ailesi olduğu halde kendini kos koca dünyada yalnız hissetti? Bence hepsi ya da bazıları en az birini yaşamıştır. Biz sadece onların genel sıkıntılarını görüyoruz. Sencee insanlar dışarıya yansıttığı olayları mı düşünüyor?" Başını olumsuz anlamda salladı. Ardından zaten evin önünde durduk.

"Bazen, bazen insanların beynine girip düşüncelerini okumak istiyorum ama sonra vazgeçiyorum. Çünkü insanların acısıyla yüzleşmekten korkuyorum. Aynı kendi acılarımla yüzleşmekten korktuğum gibi." diyerek arabadan indim. Yüzüme tekrar neşeli maskemi geçirip anahtarla eve geldim.

"Biz geldik distopik sürüsü." Herkes bize döndüğünde gülerek kendimi aralarına attım. "Cenazem mi var gençler ışıl ışılsınız?" Yanımdaki Demir ayağa kalkıp benden uzaklaştı. "Akım olan şarkılarla beyni dolmuş yaratığın yanından uzaklaşın." dedi,  Kuzey ile Baran'a. O esnada Dağhan üstündeki askeri üniforma ile aşağıya inip görüş açıma girdi. Onu gördüğüm an hayatla soyutlaştım. Gözüm sadece onu inceliyordu. O kıyafetlerin arasındaki ciddiyeti, sertliği, karizması ve üniformanın üstünde duruşu o kadar güzeldi ki büyülenmiştim. Sanırım kendi abime aşık olmuştum. Bu üniforma giyen her insana yakışıyordu. Öyle güzel ve derindi. "Aşık mı oldun?" Yanımda kolumu dürten Kuzey'i itekledim.
Manzarama odaklanmamı engelliyordu.

Düş Mü Dedin? (+15 Yaş Üstü İçin Uygundur.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin