Changbin ayağının dibinde, yerde oturan Jisung'un ensesine hafifçe vurup ne yaptığına baktı. Jisung'un evindelerdi ikisi. Üzerinde çalıştıkları bir şarkı vardı ve Chris bu şarkıyı tamamen ikisine bırakmışlardı. Changbin işi yüzünden sürekli meşgul olduğu için ertesi gününün izinli olduğu günü seçmişlerdi.
"Bu kısım hiç içime sinmedi sence" diye soran Jisung'un gösterdiği satıra baktı Changbin.
"Birşeyler eksik. Bu kısma biraz daha duygu yüklemeliyiz."
Eline aldığı kalemle satırın üstünü çizip yeni sözleri yazdı.
"Bu şekilde duyguyu daha iyi yansıttı. Senin içinde uygunsa problem yok."
Jisung gülümseyip başını salladı. Changbin'in yazdığı sözler hiçbir zaman kötü olmamıştı ona göre. Özellikle dün gösterdiği şarkısı. Eğer bir şekilde profesyonel çıkış yaparlarsa kesinlikle o parçayı albümlerine ekleyecekti Jisung.
Bir süre sonra ikiside sessizleşirken bugünlük çalışmaları bitmişti. Üzerine çöken yorgunluk sebebiyle yayıldığı koltukta doğruldu. Chris gelmemişti bugün ve deli gibi merak ediyordu onu. Bir hafta içinde sadece birkaç kez mesajlaşmışlardı o kadar. Stüdyodan çıkmıyordu ve bu durum sinirlerini bozuyordu. Kendini düşünmeden çabalıyordu. Changbin'in endişe ettiği de tam olarak buydu. Bu kadar çabaladıktan sonra herşeyin boşa çıkması korkutuyor, içinde kocaman bir kaygı yaratıyordu."Chris gelmedi bugün..." Dedi sessiz sedasız. Jisung'un duyduğuna bile emin değildi.
"Bir haftadır stüdyoda takılıyor, albümü tamamlıyor işte. Aslında bizde bir uğrasak iyi olur, uğraşmayın falan diyor ama harap oldu orada" diyip oturduğu armut koltuktan kalkıp Changbin'in oturduğu orta boy siyah koltuğa oturdu.
Arkadaşının alnına elini koydu bir anda.
"Çok solgun görünüyorsun hasta olacaksın kesin. Dedim ben sana soğuk duş alma diye ama oğlum."
Changbin alnındaki eli itip omuz silkti. İyiydi, hasta olmuyordu, sadece yorgundu kendine göre.
"Olmuyorum hasta. Neyse ben gideyim Jis, ölüyorum yorgunluktan."
Ayaklanıp yerde duran çantasını aldı ve Jisung ile vedalaşıp dosdoğru evine gitti. Olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu çünkü her an bayılacak gibi hissediyordu.
Bu sırada Chris ise stüdyoda bulunan deri siyah koltukta iki büklüm uyuyordu. Bedeni sonunda dayanamamış uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Deliksiz uyuduğu uykusundan çalan telefon ile yerinden sıçrayıp uyandı sonra.
"Hay sikeyim, bir uyutmadınız."
Ekranda görünen Daniel ile telefonu hoparlöre alıp göğsüne bıraktı.
"Ne var" dedi boğuk sesiyle.
"Ulan mal herif çık şu stüdyodan. Orada uyuyup uyanıyorsun silkelen artık kendine gel. Bak anlıyorum çabalamanı da ama bu kadar arka plana atma kendini. Kıçını kaldır şimdi gel buraya yemek yiyelim, tamam mı?"
Cevabı beklemeyip kapattığında bu bahane kabul etmiyorum demekti. Bir nevi emirdi. Bir türlü açılmayan gözlerini ovalayıp koltuğa tutunarak kalktı yerinden.
"Emir büyük yerden."
Açık kalan bilgisayarıda kapattıktan sonra toparlanıp kilitledi stüdyoyu. Oradanda dosdoğru tamirhanenin yolunu tuttu. Sadece duş için uğradığı tamirhenin kapısından girip ayağıyla itekleyip kapattı. Gözleri direkt abisini ararken mutfaktan gelen seslerle oraya doğru adımladı.
"Sen uğrar mıydın buralara ya?"
Dudaklarının kenarı kıvrıldı.
"Geç sen dalganı, rock yıldızı olduğumda imzamı alırsın benden ama sonra."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A STAR IS BORN | [chanchang]
Подростковая литература"Anneme söyleyin, ben bir rock yıldızıyım." [Follow you: Star]