0.6: Don't go.

58 11 0
                                    


_____

1 Ocak Pazartesi

İlk uyanan Chris olurken uzandığı koltuktan doğrulmasıyla tamirhaneye yüksek bir gürültü yayıldı.

"Ananı sikeyim Chris senin."

Kaşları çatılı, yerde boylu boyuna uzanmış oğlana bakarken geçen hafta yeniledikleri kahverengi koltukta doğrulup yüzünü ovaladı. Öne doğru eğilip yerde alnını tutmuş olan oğlana baktığında kahkahası tüm tamirhaneyi doldurdu.

"Chris kaşım patladı galiba."

Elini gülmekten ağrıyan karnına bastırırken biraz eğilip yerde yuvarlanan Changbin'in yüzünde gezdirdi bakışlarını.

"Sen nasıl düştün?"

Yeni bir gülme krizi vücuduna yayılırken alt dudağını ısırıp yerdeki Changbin'i koltuğa çekti. Hala kaşını tutan oğlan dün akşam giydiği Chris'in kapişonlusunun şapkasını başından indirdi.

"Sızıp kalmışız. En son hatırladığım senin üzerinde uyuduğum. Yeri boyladım tabii, orası ayrı."

Kusura bakma dercesine dudaklarını birbirine bastıran Chris'in aklına dün akşam olanlar gelirken kaşları farkındalıkla çatıldı.

"Onu boşverde. Dün akşam ne oldu öyle lan?"

Changbin'in kaşları havalanıp ağzı 'o' şeklini alırken ellerini saçlarından geçirdi.

"Fena kavgaydı. Daniel orada olmasaydı bizde araya kaynardık eminim."

"Neyse en azından sahne tecrübesi oldu?"

"Doğru."

Dün gecenin son sahnesi onlara kalırken şarkının ortasında sarhoş bir adamın sahneye atlamasıyla sandalyeler havada uçuşmuş ve cafedeki insanların tepkisiyle daha da büyümüştü. Sahneye atlayan adamın amacı Chris'in sesini beğenmemesi olurken cafedeki dinleyicilerin tepkisi büyük olmuştu çünkü bu iki genç oğlan sayesinde biraz da olsa gece renklenmişti. Kavganın büyümesiyle cafe sahibi olaya dahil olurken Daniel'in ilk işi kendinden küçük olan iki oğlanı ve bateride olan kız arkadaşını sahnenin arkasına çekmek olmuştu. Kavganın ardındanda cafeden sıvışırken geceyi tamirhanede içerek bitirmişlerdi.

Konudan bağımsız "Senin saçların kıvırcık mıydı" diye soran Changbin ellerini Chris'in sarı, kıvır kıvır olmuş saçlarına attığında yumuşak tutamları parmakları arasından geçirip oynadı. Bu hamlesiyle kapişonunu kapatmaya çalışan Chris elinin itilmesi ile öylece kalmıştı. Kıvırcık saçları ona her zaman çirkin gelmişti.

"Güzel böyle, neden düz kullanıyorsun ki" diye sordu hala saçlarıyla oynamaya devam ederken. Uzun sessizliğin ardından "Annemin saçlarına benziyor" dediğinde ellerini çekmedi Changbin.

"Bunlar senin saçların Chris. Annenin değil."

Kısa ama öz bir cümleydi ama yere bakmakla yetindi. Changbin haklıydı ama kabullenmesi biraz zordu çünkü o insanların ailesi olduğu gerçeğini kabul etmek istemiyordu. Ailemize benziyoruz diye insanın kendini suçlaması çok kolaydır. Asıl zor olan o genlerin sizi aileniz yapmadığı gerçeğidir. Chris bunu kabul etmekte zorlanıyordu.

"Kuş yuvası gibi, çok hoş" diyen Changbin ellerini daldırdığı yumuşak tutamlara karşı gülümsedi. Changbin'in söyledikledi ile tebessüm etti kendini tutamadan Chris.

"Deneyebilirim bu şekilde kullanmayı."

"Denemelisin" dedi kendinden emin bir şekilde. İkili koltukta biraz daha dün akşamın kritiğini yaptıktan sonra etrafa saçılmış bira şişelerini ve geriye kalan abur cubur paketlerini toplamışlardı.
Mutfakta paketleri çöp poşetine tıkan Changbin son şişeyide attıktan sonra poşetin ağzını sıkı sıkıya bağlarken üzeri üstsüz mutfağa giren Chris'e takıldı gözleri.

"Üşümüyor musun oğlum sen?"

Gülerek başını olumsuz anlamda sallayan Chris'in eline poşetleri tutuşturuduktan sonra ellerini kısaca lavaboda yıkadı.

"Benim çantam senin odanda mıydı?"

"Gidiyor musun" diye sordu merakla Chris. Açıkçası günü Changbin ile geçirmeyi planlıyordu.

Changbin kendisine oranla yapılı olan bedenden gözlerini çekerken ellerini eşofmanının cebine koyup omuz silkti. Daha fazla burada kalıp rahatsızlık vermek istemiyor ama diğer yandan iste Chris ile vakit geçirmek istiyordu. Tıpkı Chris gibi.

"Gitsem daha iyi."

Chris'in siyah kapişonlu ceketi çıplak üstünden kayıp giderken omzunu çekiştirdi. Bir anda aklına bu ceketi ne zaman giydiği gelirken gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Doğrusu dün akşama dair pek birşey hatırlamıyordu bile.

"Ben bunu ne zaman giydim?" Diye sordu Chris'e ceketi göstererek.

Chris kaşlarını çatmış hatırlamaya çalışırken poşetleri büyük çöp kovasına bıraktı.

"Sen en son kusuyordun sanırım?"

"Ne?"

"Fazla geldi herhalde. Bende hatırlamıyorum fazla, ceketi ben verdim ama onu hatırladım" Diyip başını salladı. Fazlaca umursamaz ve rahattı kendisinin aksine. Changbin ise Chris'in ceketini giymenin verdiği utançla gözlerini tamirhanenin her yerinde gezdirirken açıkta kalan tenini fermuarı çekerek örttü. Utangaç yapısı başını belaya sokmaması için yalvarıyordu içinden. Orada daha fazla durmayıp üst kata çıktı ardından. Çekingen tavrıyla yukarı kata kaçan Changbin'e ardından kıkırdarken mutfakta geriye kalan işleri halletti. Changbin'in kendisine karşı çekingen davranması bir bakıma şirindi gözünde.

Ellerini yıkayıp yukarıya çıkan Chris odasında çantasını kurcalayan Changbin'i izlerken kapı pervazına yaslandı. Changbin kendisini fark etmezken orada dikilip onu inceledi. Kulağındaki dört piercingi siyah mullet kesim saçları, ince bedeni ve kendisinin soluk ten renginin aksine esmer kalan teni Chris'in gözünde çok çekiciydi. Fazla ergence olduğunu düşünüyordu ama Daniel'in yakıştırmalarından sonra Changbin ile kendini o şekilde, sevgililer olarak hayal etmekten alıkoyamamıştı. Belki beraber yaşayabilirlerdi, sabaha kadar şarkı söyleyip daha sonra öpüşebilirlerdi. O nefret ettiği saçlarını okşamasına izin verirdi. Soğuk kış günlerinde ona sokulup uyuyabilirdi belki?

Tüm bunlar bir kenara Changbin'i izlemeye dalmışken Changbin'in kendisini fark etmesi ile durakladı. Bir çift şaşkın göz ile karşı karşıya kalırken duruşunu düzeltti ilk olarak.

"Niye orada dikiliyorsun öyle?"

Omuz silkti. "Gitme diyecektim sadece."

Güzel kaçmıştı sorudan ama kaçtığı yer yine Changbin'e varmıştı. Şaşkınca kendisine bakan Changbin sessizliğini sürdürürken açıklama yapma ihtiyacı hissetti.

"Daniel yok. Üstünde çalıştığım bir parça var beraber düzenleyebiliriz hem. Müzik kulağı olan birine ihtiyacım var" diyip göz kırptığında karşısındaki beden başını eğip gülümsedi.

Çantasında bulduğu ilaç tabletini cebine sıkıştırdıktan sonra ayaklanıp kollarını gerdi.

"Benim gibi yetenekli birisini bir kez daha bulamazsın, kalacağım o yüzden. Olmayan grubumuzun temellerini atalım bakalım."

Kendini tutamadan güldüğünde tüm oda Chris'in ardından Changbin'in kahkahası ile dolmuştu.

×××

Yavaş ilerliyor farkindayim gencler 👨🏻‍🚀

Yavaş ilerliyor farkindayim gencler 👨🏻‍🚀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
A STAR IS BORN | [chanchang]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin