KÇ-24

434 29 2
                                    


(Evet yine uzun bir aradan sonra merhabalar. Artık kendime dicek bişi bulamıyorum hani siz de beni böyle kabullenin lütfen. Ama yaz geldi, daha böle bi enerjik ve KÇ yazma isteğiyle dolu olduğumu düşünüyorum, o yüzden de affedin. Umarım yeni bölümü seversiniz, hepinizi çok öptüm :*)

(Medya; foto: Samanyolu bakışı olarak hayal edin asdfgh, video: Samanyolu bakışı için arka fon)


"Siktir git Ediz," diyerek odadan çıktım. Her ne kadar birazcık kırgın, birazcık da Ediz'e thug life yaptığım için gurulu hissetsem de, aslında Ediz bizi arabasına almazsa nasıl döneceğimizi düşünerek korkuyordum.

***

İlginç bir şekilde, korktuğum şey başıma gelmedi. Ediz sessizce arabaya geldi ve gidişimizden farklı olarak daha sakin bir şekilde eve döndük. Tatile dinlenmek için gitmiştik güya ama daha da perişan bir halde, yorgun gözler ve mosmor gözaltlarıyla dönüyorduk. En çok hasar alan ise Mustafa'ydı; başında kocaman bir şişlik vardı, böyle bir tatile gelme kararının pişmanlığı tüm vücudunda fark ediliyordu. Zaten eve vardığımızda Boyacı'nın tepkisi tam olarak evlere şenlikti.

"Oğluşummm, naptılar sana oralarda? Tuhh, tuhh yazıklar olsunnn!"

Onun bu aşırı tepkisi üzerine annem, abim ve ablam da kapıya üşüştü. Artık ablam o kadar çok istiyordu ki bu düğünün olmasını, resmen Boyacı'nın gözünün içine bakıyordu.

"Ay anneciğim, sakin olunuz bir şeyi yok," diye sahtelerin sahtesi bir ifadeyle konuştu. Buna karşılık Boyacı onu umursamadı, bakışlarındaki nefret fazlasıyla belirgindi. Fakat hiçbirimize karşı bir laf söylemedi, ne de olsa şuanda İÇGÜVEYSİ konumundaydı. Biz de Melissa'yla birlikte bir şey söylemeden odama çıktık.

"Yarın okul var," dedi merdivenlerde. Yüzümü buruşturdum. "Valla evde kalıp Makbule Teyze ve anamla dedikodu yapsam çok daha verimli olurum dünyaya," diye açıkladım. "Bi de şimdi okulda Ediz'le coşmacalar, ne harika!" Son zamanlarda başıma gelen olaylara karşı yeni ürettiğim ifadeyle gülümsedim ona, "Samanyolu Bakışı". Arkada da bir fon müziği hayal ettim.

"Napıyosun ya salak," diye kahkaha attı. "Bişey olmaz."

"Hım, tabi senin konuştuğun bir bey var," bakışlarımı ve gülümsememi sürdürerek yanıtladım. "Ecnebiler bilmez canım."

EŞKIYA HAYAD :)

Bana "Boş yapma," dedi ve önüme geçip odaya gitti.

Bende odaya girdiğimde, telefonumun titrediğini farkettim. Kaya Yaşaroğlu yazıyordu ekranda.

- Alo?

- Melis, iyi akşamlar. Kaya ben.

Çocuk gideli topu topu yarım saat olmuştu. Neden aramıştı acaba? Melissa duymasın diye adını söylemeden devam ettim.

- İyi akşamlar, naber?

- Şey iyiyim, zaten gideli çok olmadı. Ben şey için aramıştım, acaba beş dakka dışarı gelebilir misin?

- Neden noldu?

- Şey önemli, sadece beş dakka.

- Tamam, geliyorum.

İç çekerek aşağıya indim, "Ben bakkala gidiyorum baba, sakız alcam," diye belirttim. Babam başıyla onaylayınca da üzerime ince bi mont alıp çıktım. Kaya camdan görülmeyen bi köşede bekliyordu. Karşıya baktığımda Makbule Teyze'nin perdeleri kapalıydı ama ışıkları yanıyordu. Yani perde köşelerinden bizi dikizleyemezdi. Hızlı adımlarla Kaya'nın yanına gittim.

"İyi misin, noldu?" diye sordum.

"Şey..." Sağ elini kafasının arkasına götürüp başını kaşıdı. "Şey sana bişey vermeyi unuttum." Cebinden sade bir bileklik çıkardı. "Otelin hediyelik eşya bölümünden aldım, çok pahalı bişey değil ama görünce seni hatırladım." Gülümsedi. "Zaten sana ucuz şeyler daha çok yakışıyo."

Bende gülmek istesem de gülemedim. Son söylediği çok hoşuma gitmişti, ucuz şeylerin bana daha çok yakıştığı fikrini gerçekçi bulmuştum. Ama bilezikte beni hatırlatacak bir özellik görememiştim, ipli bir bilezikti.

"Neyi beni hatırlattı ki? Yanlış anlama, hani..." diye konuşmaya başlamışken sözümü kesti. "Kokla."

Töbe.

Bileziği yavaşça burnuma götürürken gülmemek için zorluyordum fakat, bileziğin koktuğunu fark edince şaşkın bir ifade belirmiş olacak ki suratımda, Kaya açıklama yaptı. "Mandalina gibi kokuyor, senin kokuna benziyor."

Allah Yarabbi, nasıl kızardım nasıl kızardım, elim ayağım yandı.

"Teşekkürler," dedim kısık bir sesle. "Görüşürüz."

"Görüşürüz," diye yanıtladı.

Eve yardırarak odama çıktım, Melissa'ya bir şey söylemedim tabi. Ertesi gün başıma gelecekleri düşünerek uzun bir süre samanyolu bakışı fırlattım kendime, aynadan.

-----------------------------------------------------------------------------------------------

Ertesi sabah, evden çıkacakken babam sesledi. "Melis kızım!"

"Buyur baba, bişey mi oldu?"

"Ya dün sakız almıştın ya," diye konuya girdi. "Çok canım istedi benim de, versene bikaç tane."

Hehe. Bahaneler loading...

"Ya baba şey... çiğnedim ben onların hepsini!"

"Çiğnedin mi?" Bir bakış atmış, sanki ben hamileyim dedik.

Oradan abim atıldı. "Yuh be, ne hayvani bişey çıktın sen!"

"Ne var be ne var?" diye çıkıştım. "Bilmiyo musunuz ben hemen çiğnerim sakızı bitene kadar! Anneme de sorun isterseniz!"

"Baba bence bunu daha fazla beslemeyelim, yani ev ekonomisini çökertir."

"Kızım fazla çiğneme, dişlerine zarar."

Leydiys and centılmen, bu söz Boyacı'ya aitti.

"Sorun değil ya, zaten fırçalıyorum. Neyse ben çıkıyorum şimdi, akşam siyubay!"

Dışarı çıktığımda İrem beni bekliyordu. "Burak yok mu," diye sordum.

"Onlar senin kuziciğinle geliceklermiş." Yavşakça gülümsedi bana.

"Wow wow haram," diye güldüm bende. Cebimden telefonumu çıkarırken gözleri bilekliğime takıldı, "Aaa yeni mi aldın bunu?"

Önce biraz sustum, sonra geveleyerek "Kaya verdi," dedim.

İrem'in yavşak gülümsemesi yüzüne yayılıdı.

"Ya salak salak gülme, sadece benim gibi koktuğu için almış." Önce anlamayarak bana baktı, sonra bileziği koktu. "Mandalina gibi kokuyor, bende böyle kokuyomuşum," diye açıkladım.

"Ne kadarda koklayıcı bir bey," diye kahkaha attı.

Gerçekten komikti, bende gülerek konuyu kapattım. Ya da kapattığımı sandım. Çünkü okula vardığımızda İrem daha da coşmuştu. "İlerde evlendiğinizde, nikah şahidi ben olabilir miyim?"

"Ne diyosun kafir, çok konuşma," dedim sırama otururken. Ediz yanıma oturamasın diye de İrem'i yanıma çektim. "Nolur benimle otur!"

"Ya kafir kimmiş?" diye sırıttı. "Eğerki nikah şaidiniz olmama izin verisen belki canım."

O sırada arkamızda oturan Mesut, İrem'i dürttü. "Biraz daha sessiz olabilir misin acaba, biraz daha saygılı."

Obbala vede cubbala. Ben gülmemeye çalışırken İrem suratını yamulttu. "Ben saygısızım belki ama insanlara saygısızsın demek de terbiyesizliktir." Sonra önüne döndü. Kıkırdayarak kulağına fısıldadım. "Allam, ne kadar da terbiyesiz tavuk bir bey!"

KUZEN ÇAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin