Rajia'dan iki çocuğu gizlice dünyaya kaçırdığım için 4 haftalık ceza almıştım. Ne dünya nede Rajia'dan kimseyle görüşmeme izin yoktu.
Evin içerisinde kıpırdamadan duracaksın dememişlerdi ama ben sanki olduğum yere yapışıp kalmıştım. Tam aradığımı bulmuşken ceza almış olmam sükûnetimi zorluyordu ama elimden bir şeyde gelmiyordu.
Tam da bu süreç içinde Eşay'ın kapıma gelesi tutmuştu. Beklemediğim için şaşkındım fakat şaşkınlığım yerini mutluluğa bırakamadığı için iyice sinirlerim gerilmiş, sabrım tükeniyordu.
Aşağıya koşmak, yanına gitmek, onunla konuşmak için cânımı verecek hâldeydim. Tükenmişliğimle boynuna sarılmak istiyordum ama bu işleri daha kötü yapabilirdi. Dünyadan tamamen uzaklaştırılabilirdim. Hemde bu kadar yakınken, bu kadar yaklaşmışken..
¤
4 hafta sonunda nihayet evden çıkıp hemen aracıma bindim. Gideceğim adres belliydi belli olmasına ama kapıya geldiğimde evde kimsenin olmadığını anlamıştım. Henüz kaybolan yeteneklerimi kazanmamıştım. İnsanlar gibi yaşıyordum. Ân ne sunarsa onu görüp duyuyordum. Geri dönmek yerine ne olur ne olmaz diye yanımda getirdiğim notu kapısına yapıştırdım.
"Bu akşam 20:00'da no;9 kafede benimle buluşmak istersen.."
"Ayaz..."
¤
Dersten 3'te çıkıp bir şeyler yemek için restoranta gittim. İşlerimi hallettikten sonra eve yürümeye başladım. Nasıl olsa acelem de bekleyenim de yoktu.
Yorgun hissediyordum. Biraz uyumak iyi gelecekti. Yeni aldığım botlarda ayağımı o kadar acıtmıştı ki küçük parmağımda nabız attığını hissedebiliyordum. Canım yanıyordu. Bu yüzden yürümek beni daha çok yoracaktı. Taksiye binmeye karar verdim ve -Yarın ilk işim şu lanet olası botları iadeye göndermek olacak- diye söylendim.
Taksiden indiğimde kapıdaki notu görüp içeri geçtim. "Ayaz" kimdi bilmiyordum. Üstelik not bilgisayar çıktısıydı. Okulda bilmediğim bir hayranım mı vardı? Kimseyle diyaloğum olmadığı için bunu bilmiyordum..
8'e henüz 3 saat daha vardı. Gidip gitmeme konusunda gel-git yaşıyordum. Bu kargaşa içinde ılık bir duşa girdim. Duştan çıktıktan sonra 2.5 saat kalmıştı. Gitmeye karar verdim. Dolabımı açıp giyebileceğim şeylere baktım.
Sanırım alışveriş yapma zamanım gelmişti. Neredeyse bir senedir hiçbir şey almamıştım ve dolabımın içindekiler -bizi yenile- diye bağırıyordu..
Bu bir randevu sayılmazdı. -Kim olduğunu bilmediğim biri için süslenmeye gerek yok- diye düşünerek antresit gri dar kot pantolonumu, inceden biraz daha kalın krem rengi boğazlı kazağımı ve krem rengi botlarıma -Olur!- dedikten sonra omuzlarıma dökülen saçlarımı düzleştirip uçlarını hafif kıvırdım. Kirpiklerimi kıvırıp rimel sürdüm ve şeftali tonlarındaki rujumu dudaklarıma hafif değdirdim. Abartmaya gerek yoktu..
Hazırlığım bitince saate baktım. 1 saatim kalmıştı. Dağıttığım odamı güzelce toparladım. Üzerimi de değiştikten sonra krem rengi montumu alıp dışarıya çıkmaya karar verdim.
Adres evime uzak sayılmazdı. 15 dakikaya yürüyüp gidebilirdim. Son kırk dakikam kalmıştı. Evden erken çıkmıştım ama önemli değildi. Birazcık erken gitmenin sorun olacağını düşünmüyordum..
Kafeye yaklaştıkca ayaklarım titriyor, ellerimin içi terliyordu. Tam kapıya gelmişken bir ânda geri dönmeyi düşündüm ve duraksadım.
Tanımadığım birinin notuna bodoslama atlamıştım ve aklım başıma şimdi gelmişti. -Kızım biri sana okuyup üfledi- dedim kendimle alay eder gibi.. Bu kadar saçma sapan işler yapmamın başka anlamı yoktu. -En iyisi şuradan geri dönmek- dedim ve topuklarımın üstünde kendimi geri döndürdüm.