"YENİ BİRİ."
Kulağıma gelen son ses müzik ve kahkaha sesleriyle bir anda yatağımdan sıçradım. Nerede olduğumu anlamak için şaşkın gözlerle etrafa bakıyordum. Kendi yatağımda olduğumu görünce bir an rahatladım.
"Ne oluyordu lan böyle. Ben uyurken İsrafil sura mı üfledi. Bu sesler de ne böyle?" Kulaklarım son ses açık olan müzikten uğuldamaya başlamıştı.
Kulaklarımdan alevler çıkarak yatağımdan kalktım. Takipçilerim için günaydın storisi bile atmadan ne olduğunu anlamak için merdivenleri ikişer ikişer inmeye başladım. İndiğim her merdivende kahkaha sesleriyle müzik sesleri yükseliyordu.
Sadece sesler değil aynı zamanda benim öfkem de yükseliyordu.
Salona girdiğim an dans eden bedenleri gördüm. Gördüklerimin hayal olduğunu düşündüğüm için gözlerimi peş peşe birkaç kere kapatıp açtım. Tuhaf bir şekilde evimin içindeki insan sayısı her geçen her gün artıyordu.
Müzik sistemini kapattığım da dans eden bedenler sonunda durmuştu. Salondaki bütün gözler bana dönmüştü. Şu an hudut savaşında aşağıdan üç bin kişilik düşman ordusu gelirken tek başına tepede bekleyen okçu gibi hissediyordum. Dışlanmış ve öfkeli!
"Sabah sabah ne oluyor burada?" Bu soruyu sorarken salonumun diğer ucunda sakin bir şekilde oturan yabancıya bakıyordum. İsrafil'in bahsettiği arkadaşı gelmiş olmalı.
Salonumun diğer köşesindeki yabancıyı incelemeye başladım. Uzun boyluydu. Çok uzun iki metreden uzun olduğuna emin gibiydim. Fit bir fiziği vardı kaslıydı ama karşındakinin gözüne sokacak kadar değildi. Açık kahve rengi saçları vardı. Özenle arkaya doğru yapılmışlar. Gülerken kısılan elayla kahverengi karışımı gözleri insanı hipnoz ediyordu. Salonumun ortasında Yunan heykeli gibi duruyordu. Sanki aramıza sonradan katılmamış yeri hep buraya aitmiş gibi görünüyordu. Bizim ailemizin bir parçası gibiydi. Benim bir parçam gibi! Ama öyle olmadığını biliyordum.
Ben salonumun ortasındaki yabancıyı incelemeye devam ederken İsrafil elini yabancı adamın omzuna koydu. "Asya, uyandın demek. Biz de Barkın'ın dışarı çıkmasını kutluyorduk." Benim evimde benden habersiz kutlama yapmalarına takılmadım. Çünkü odanın ucunda beni baştan aşağı süzen adamdan gözlerimi çekemiyordum. Diğerleri ayaktayken o kahverengi deri koltuğumda Oturuyordu. Oturduğu yerden bile çok heybetli görünüyordu.
Bana eski bir tanıdığa bakıyormuş gibi bakıyor, bakışlarını bir an bile üzerimden çekmiyordu. Bir yandan da beni baştan aşağı süzüyordu. Gözleri soygunlar sırasında aldığım yaralara takıldı. Sol kolumda iki tane bıçak sol kalçamın beş santim altındaysa kurşun yarası vardı. Yara izlerim çok büyük değildi. Dikkatli bakmayınca göze bile çarpmıyordu. Ama o fark etmişti. Yerlerini biliyormuş gibi gözleri direk yara izlerinin üstüne gitti.
Gözlerini yara izlerimden çekip okyanus mavilerime kilitledi. Değerli bir eşyanı gözünün önünden ayrılmazsın ya kaybolur diye. Bakışları bana kendimi onun kaybetmeye korktuğu eşya gibi hissettirmişti.
Uzaktan hiç konuşmadan bakışlarıyla bile üzerimde bıraktığı etki damarlarımdaki kanı yavaşlatıyordu. Ölüm gibiydi acılı ve yavaş. Son nefesini vermeye çalışıyor ama veremiyor muşsun da acı içinde kıvranıyormuşum gibiydi. Daha önce hiç görmediğim biri karşısında böyle olmam ne kadar normaldi. Ya da daha önce böyle bir şey hissetmemem normal miydi? Hiçbirini bilmiyorum. Barkın'ın gözlerini üstümdeyken zihnimin içinde kelimelere dökülmeyen bir sürü soru dönüyordu.
Barkın oturduğu koltukta eliyle omuzlarına tam oturan gömleğini düzeltirken gözlerini üstümden çekmemeye devam etti. Barkın nasıl beni tanıyormuş gibi bakıyorsa onda da bana tanıdık gelen bir şeyler vardı. Bu da bana onu daha yakından inceleme gereksinimi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toz Duman.
ActionMilyonların takip ettiği bir makyaj fenomeni artında kaç tane kirli sır saklayabilir? Bu masum yüzün altın acılara dolu bir çocukluk, dahiyane soygunlar yapan bir hırsızlık çetesinin liderliği ve bir katilin soğuk kanlığı olduğunu kim tahmin ede...