"умри. если меня не любишь"(beni sevmiyorsan öl.)
Tahta kapının gıcırtısı üzerine bakışlarım odanın kapısına döndü. Soluk soluğa kalmış nefeslerini oturduğum sallanan koltuktan bile duyumsuyordum. Odanın kapısını açtı yavaşça. Muhtemelen uyuduğumu düşündü, beni sandalyenin üzerinde gördüğünde ise yavaş hareketleri son buldu ve üzerindeki ceketi sertçe çıkarıp odadaki iki kişilik kanepenin üzerine fırlattı.
Yüzündeki yorgun ifadenin az önce kırdığı odunlarla yakından uzaktan alakası yoktu. Alnında belli belirsiz ter damlaları saçları arasına karışan kar taneleriyle güzel bir ahenk oluştururken gözlerindeki ifade ise buna tezat sert ve soğuktu.
Bana baktı,
Ona baktım.
Eskiden sadece huzur veren gözleri şimdi istemsiz rahatsızlığı da beraberinde getiriyordu. Birkaç dakikanın ardından gözlerini ilk kaçıran her zamanki gibi ben oldum.
Bu savaşı hiçbir zaman kazanamayacağımın en büyük kanıtıydı. Ona olan savaşımı...
"Gideceksin." diye fısıldadım. Onaylamadı veya reddetmedi. Ama ikimizin de gelmesinden korktuğumuz o gün gelmişti. O gidecekti. Ve arkasında bir harabe bırakacaktı.
Kusursuz bir tabloyu andıran görüntüsünü izlemeye daldım bir süre, arkadaki şarkı bize ninni olurken annemin beni ayağında salladığı günkü kadar huzurluydum. Göğsümü kaplayan birazdan terkedilecek olma düşüncesini ise sineye çekmiştim.
Geceye doğan ay ışığı pencereden sızdığı kadarıyla yüzünü aydınlatırken kirpik kıvrımlarına kadar onu hatırama kazıdım. Onu unutma düşüncesi ölümden beterdi. Oysa benim gibilere ölüm bile yoktu. Cennet ve cehennem rüya gibiydi. Bana yalnızca araf kalacaktı.
"Gitmeyeceğim." dedi. Söylediğiyle bir an kalbim hızlanırken yemekten kısa kalan tırnaklarımı avucuma batırdım. Ona yansıtmamaya çalışsam da beni benden daha iyi tanıdığı için gözlerimden okudu anlık duygu değişimimi. Oysa başka birinin bunu görmesini engelleyebilecek kadar duygularımı gizlemeye alışıktım. Bunu da bana o öğretmişti. Her şeyi öğretenin o olduğu gibi.
"Gece, ismin gibi karanlık ol, adına bürün, korkularına soyun. Kimse ne düşündüğünü tahmin bile edemesin. Duygularını kullanmalarına, seni kırmalarına izin verme. Çünkü sen benim ay çiçeğimsin. Gecenin kızısın. Gecenin unuttuğu o kayıp kızı..."
Demişti, en çok beni kıranın o olduğunu düşünmeden. Hep beni başkalarından koruyarak ve bana korunmayı öğreterek geçirmişti zamanını. Ama ondan nasıl korunacağımı söylememişti hiç.
"Çünkü ben sana hiç gelmedim, Gece. Ben sana hiç gelmedim."
Sözlerinin arkasından yutkunmasını hareketlenen ademelmasından anladım. Sanki bana sarf ettiği sözler onun boğazına düğüm olmuş gibiydi. Gözlerimi kapattım. Ona kadar saydım.
Bir
İki
Üç
Oyun bitti.
Dört
Beş
Altı
O gidecek, sadece evden değil bu defa senden de gidecek.
Yedi
Sekiz
Dokuz
Gidecek hem de herkes gibi.
Ve On
Saat durdu tüm evren sustu. Kum saatinden akan kumlar havada asılı kaldı.
O gidecek. Ve dönmeyecek.
Çarpıcı acı gerçek yüzüme vurdu. Gözlerimden iki damla yaş aktı. Ne daha fazlası ne eksiği. Yanıma yaklaştı, sıcak nefesi alnıma çarptı ve içimi ürpertti. Tereddüdünü çöpe attı ve dudaklarını alnıma bastırdı fakat sonra ateşe değmiş gibi çekti. Saçlarımda soluklandı, sanki veda eder gibi değil de ileriki zamanlarına nefes depolar gibi.
Kendini geriye çekti ve saat yeniden akmaya başladı. Fakat bu sefer hızlı, çok hızlı...
Fırlattığı ceketini aldı ve ardına bir kez daha bakmadan kapıyı çarpıp çıktı. Gözlerimi araladım. Az önce oturduğu koltuktaki boşluğu kalbimde büyük bir oyuk açtı. Ayağa kalktım, gözlerim az önce yanan fakat artık sadece közleri kalmış şömineye takıldı. O da soğumuştu fakat onun sıcaklığıyla bunu daha yeni anlamıştım.
Oda artık soğuktu, fakat şömine söndüğünden değil onun yokluğuyla bezendiğindendi bu soğukluğu.
Başımı kaldırıp odadaki perdeleri araladım. Ağır adımlarla gidiyordu, sanki bu anı o da zihnine tamamen kazımak istiyor gibi. Camdan onu izlediğimi biliyordu fakat bir daha arkasına dönüp bakmadı. Gözlerimden iki damla yaş daha firar etti.
Saatler geçti, o fırtınaya karışırken yapabildiğim tek şey yerdeki karların üzerine yenileri eklenirken ardında bıraktığı tek izin de yok oluşunu izlemekti.
Öyle bir gitmişti ki karda kalmamıştı izi,
Şairin sözünü dinlemişti bir nevi. Peki sormalıydı oşaire, karda kaybolan izleri gibi kalbimde bıraktıkları da silinecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Ruhlar Mahzeni
RomanceAMOR grubumuzun solisti Aksel Mafyaya bulaşan sevgilisi Pamir'den ayrılmanın acısıyla şarkı söylemeye başlar ve bu yolda Ozan, Melodi ve Reha ile tanışır. ardından okulda AMOR'un temellerini atarlar. Düzenledikleri bir dinletide dinleyiciler arasınd...