0,1

617 36 4
                                    

Çalan şarkıyla birlikte gözlerimi yumdum. Gerçekten bu şarkıya mı gelmişti sıra, ayrıca benim telefonum neredeydi acaba? Gözlerimi yatakta gezdirirken telefonumu yastığın altına sakladığımı hatırlayıp elime aldım.

Bir Beyaz Orkide- Cihan Mürtezaoğlu

"Gerçekten Ferdi," şarkıyı ilerletmek için telefonumu açtım, "Her şeyin içinde sen olmak zorunda mısın?" Şarkıyı ilerletme tuşuna dokunmak için elimi kaldırdığım an duraksadım.

Bu bana ondan kalan tek şeydi.

Bu bizim şarkımızdı.

Bu elimdeki tek şeydi.

Şarkıyı geçmedim, hatta şarkının sesini sona getirip geri yerime yattım. Beni, bizi unutmak isteyen Ferdi'yi acı çeke çeke hatırlarken ağladım. O kadar çok ağladım ki gökyüzü bile bu acıma dayanamayıp benimle ağladı.

Herkes yine benleydi ama yine o yoktu.

Ne kadar süre ağlaya ağlaya o halde durdum gerçekten bilmiyorum. Ama kendime gerçekten geldiğimde gün yeni doğuyordu. Yatağımda doğrulurken ayaklarımı yere sallandırdım. Geri sara sara aldığım şarkıyı da kapattım.

Acıyan gözlerim canımı yakıyordu.

Odamda bulunan lavaboya girerek aynaya baktım.

Gözlerimin altı kıpkırmızı olmuştu. Kirpiklerim hala ıslaktı. Dudaklarım da kuru. Çökmüştüm. Gerçekten çökmüştüm.

Gözlerimi ova ova duşa girip bir saat orada oyalandım. Hatta daha fazla oyalanacaktım ama kapımı alacaklı gibi çalıp beni uyandıran İsmail yüzünden bu isteğimi gerçekleştiremedim.

Kahvaltının hazır olduğunu öyle bir anırıyordu ki duştan duyuyordum sesini. Ses tellerini sikeyim İsmail.

Duştan çıkıp hızlıca durulandım. Giyeceğim kıyafetleri de üstüme geçirdikten sonra saçlarımı ellerimle düzeltip odadan çıktım.

Tamam Arda, hazırsın koçum. Başla tiyatroya.

Mutfağa hızlıca girdim, "Günaydınnn" Enerji dolu sesimle herkes bir süreliğine bana bakıp karşılık verdi. Onlara en güzel gülümsememi sunup masaya oturdum.

Mutfağa hafif göz gezdirdiğimde evde bulunanların, dışarıdan gelenlerin olduğunu gördüm. Yumurta pişiren Altay ve onla cilveleşen Kerem. Masaya baktım. Miha yine her zamanki gibi Alioski'ye bulaşıyordu. Mert gizliden gizliye Miha'yı izliyordu, İsmail telefonundan büyük ihtimalle Barışla konuşuyordu, Emre ise tüm mutsuzluğuyla salata doğruyordu. Kadro tamdı. Birisi hariç.

Onu düşünmeyi es geçip emreye yanaştım. O kadar mutsuzdu ki yüzü bir karıştı. Kestiği salatayı uzanıp yanağından makas aldım, "Naber yakışıklı?" Kısa bir an bana baktı ardından işine devam etti, "İyi, sen?" Kaşlarımı havaya kaldırdım.

"Kanka o kadar iyisin ki salatalıklar senin yüzünden ağlayacak. Noldu hadi anlat." Kısa bir an tereddütle bana baktı. Biliyordu, öğrenmek için her şeyimi verirdim. "Alioski, o kadar... O kadar dengesiz ki Arda. Bir diyorum tamam gerçekten beni seviyor yahu, sonra bam! Aramıza buz girmiş. Bir öyle bir böyle. Gerçekten yoruldum."

Yüzündeki bıkkın ifadeyi görmeyi beklemiyordum, "Alioskiyle konuştun mu bunu?" Kafasını olumsuz anlamda salladı, "Hayır, nasıl konuşabilirim ki zaten? Çocuk yanıma gelince kafa gidiyor bende." Salatalıkları ziyan ede ede doğruyordu bildiğin. Sakinlikle elindeki bıçağı alıp ben doğramaya başladım, "Onunla konuş Emre. Dışarıdan bir gözün hiçbir faydası olmaz sana. Hatta zararı olur. Ne olursa olsun konuş. Telefondan konuş hatta yüzünü görmezsin. Senin deyiminle kafa gitmez hem."

Yüzü düşünceli bir hale bürünürken salatalıkları tabağa koydum, "Hadi oğlum napıyorsunuz siz orada? Altı üstü salata doğrayacaksınız." İsmail'i dövmeyi aklıma not ederek tabağı elime aldım. Emre'nin omzunu da patpatladım, "Üzülme geçer, Alioski'nin seni nasıl sevdiğini ben gördüm. Bu da geçer elbet."

Minnetle gülümsedi, "Sağol Arda. İçimizden birinin aşka karışmayıp zeki kaldığı için şükrediyorum." Soğuk bir şekilde gülümseyip hızla masaya oturdum.

"İsmail, oğlum hadi kendin yiyebilirsin." Altay'ın dalga geçen sesiyle o tarafa döndüm. İsmail hala telefondaydı, Kerem ise anne yüreği olsa gerek ona yemek yediriyordu. Kerem gerçekten bir anne gibiydi bizim için.

"Dur Altay, enişten bana iltifat ediyor." Cilveli çıkan sesiyle ortalık kahkahaya bürünürken Altay, İsmail'in ayağına vurdu.

Patates kızartmasından birer birer götürüken gözüm boş sandalyeye takılı kaldı. Acaba neredeydi?

"Miha sen hep böyle güzel miydin yoksa zamanla mı güzelleştin?" Mert'in iltifatıyla Miha ona hafif gülümsedi, "Sağol Mert." Miha'nın bu soğuk tavrıyla Mert'in yüzü düştü.

Kapının çalmasıyla yerimde doğruldum. O muydu? O olmalıydı. Göz ucuyla Alioski'nin koşar adımlarla kapıya gittiğini gördüm. Oydu. Bunu tüm kalbimle hissediyordum.

"Bu kim?" Alioski'nin şaşkın sesiyle bakmaya korktuğum kapıya doğru kafamı uzattım. Alioski'nin cüssesine rağmen onu gördüm.

O ve onun yanındaki kız.

"Sevgilim."

"Sinsi bir ok, öldürmeyen."

•Bir Beyaz Orkide• Arda×FerdiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin