Sıktığım kitaplarla birlikte otobüs durağına yürüdüm. Sabahtan olan dersim beni oldukça zorlamış ve yormuştu. Şuan ise bildiğin sürünerek otobüs durağına gidiyordum.
Üstelik Ankara'nın soğuk havası bana hiç yardımcı olmuyordu. Ankara'dan nefret ediyordum. Hayır, hayır soğuktan nefret ediyordum.
Telefonumdan otobüsün saatine baktığımda on beş dakika olduğunu gördüm. Bu soğukta on beş dakika benim için bir saat gibi geçeceğinden şüphem yoktu.
Oflayarak kendimi otobüs durağına attım. Doğru düzgün kimse yoktu çünkü saat çok erkendi.
Aslında Ankara oldukça erkenci bir şehirdi. İnsanlar erkenden kalkar işine, okuluna gelirdi. Ama Ankara sakinleri için bile saat erkendi.
Gözlerimi ovuşturdum acıyla. Uykusuzluktan bayılma noktasına kadar gelmiştim. Gece zorlukla projemi bitirmiş, kendimi uykusuz bırakmıştım.
Göz dinlendirmek cazip bir fikirdi.
Ankara'nın soğuğunu göz ardı ederek gözlerimi kapattım. Fakat soğuk, bırak uyumayı yerimden hareket ettirmiyordu.
"Bu soğukta uyursan seni tebrik ederim doğrusu." Yanımdan gelen tanıdık sesle yerimde sektim.
"Kenan?" Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıp kendime gelmeyi bekledim.
"Arda?" Gülümseyerek baktı bana. Bu çocuktaki enerji bende yoktu. Aslında kimsede yoktu.
"Senin burada ne işin var?" Hesap sorarcasına konuştuğumu fark ettim, "Yani öyle değil, merak ettim sadece. Sonuçta sabahın çok erken saatlerindeyiz." Kargalar bokunu yemediği saatlerdeyiz.
"Buradaki bir kafeye başvurdum. O yüzden geldim yani. İşlerimi erkenden bitirip üniversiteme yetişeceğim şimdi de." Kafasını eğdi, "Merağın gitti umarım."
Ensemi kaşıdım, "Tamam gitti, kabul ediyorum." Gülümsedi, "Senin ne işin var burada?" Duraksadı, "Meraktan dolayı soruyorum."
Dediklerimi tekrarlamasıyla kahkaha attım, "Benimde maalesef yetiştirmem gereken proje ve dersim vardı. O yüzden." Onun yaptığı gibi kafamı eğdim, "Seninde merağın gitti umarım."
O da benimle birlikte kahkaha attı.
"Sabahın köründe uyanan iki enayi birbirine bakıyor sanırım." Yüzünü buruşturdu, "Kafedeki müdürü de unutmamak lazım."
"Çok mu kötü geçti?" Çipil çipil ona baktım.
"Aslında güzeldi de. Müdür biraz sıkıntı gibi. O kel kafası özellikle," Gözünü kaldırıma sabitledi, "Gerçekten şaheser gibiydi."
Gözlerim istemsizce onun saçlarına kaydı. Çok parlak ve güzel saçları vardı açıkçası. Bakım yaptığı her halinden belli oluyordu. Keşke bende de bakım yapma isteği olsaydı.
"Sen şimdi üniversiteye mi gideceksin?" Konuşma konusu olarak bunu seçmiştim.
"Ondan önce bir yere gitmem lazım. Çok güzel bir yer." Bana baktı yandan, "Sende gelmek ister misin?"
Aslında pek bir işim yoktu. Evde resmen diken üstünde yaşıyordum bu yüzden zevkle kabul ettim, "Olur, gelirim."
Heyecanla elindeki telefona baktı, "Otobüsün gelmesine iki dakika var." Başımı salladım.
Bizimkilerden başka birisiyle arkadaş olmak kendimi iyi hissettiriyordu çünkü hayatım boyunca asla sosyal biri değildim. Aksine içine kapanık insanlarla konuşmayan biriydim.
Benim sosyalliğim sadece bizim grupla tanışmaktı. O da lisede sınıf değiştirdikten sonra İsmaille başlamıştı. Hatırlıyorum daha ilk günden kanım kaynamıştı İsmail'e. Sempatik, komik ve göründüğünün aksine korunmacı biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Bir Beyaz Orkide• Arda×Ferdi
Humor"Hiç mi olmayız Kadıoğlu?" "Değil sen Arda, tüm dünya gelse senle ben olmayız."