Aniden ne yaptığımı fark ettiğimde adımlarım geriye doğru gitmeye başladı. Dudaklarım, Kemal hocanın dudaklarından ayrıldı. Yüzüme çarpan yağmur damlaları, beni kendime getiriyor gibiydi. Ondan hızla uzaklaşarak evime koşmaya başladım. Arkamdan seslendiğini duysam bile, hız kesmeden koşmaya devam ettim.
Eve vardığımda, kapıyı kilitleyip yere çöktüm. Parmaklarım istemsizce dudaklarıma gitti. Ben ne yapmıştım? Hocamı öpmüştüm... Kalbimin hâlâ hızla çarptığını farkındaydım. Ama sarhoştum, bu yüzden öptüm onu. Başka bir şey olamazdı. Peki, o zaman bu lanet olası kalbim neden böyle hızlı atıyordu?
Sanki... sanki aşık olmuşum gibi. Hayır! Ben, Mine Yıldız, aşık olmam! Olamam. Bu benim için bir kural gibiydi. Hem onu ne kadar süredir tanıyordum ki? Birkaç ay. Birini sevmek için çok kısa bir süre değil mi?
Ayağa kalkıp salona geçtim. Oturma odasının penceresinden dışarı bakarken yağmurun hız kesmeden yağdığını gördüm. Kalbim hâlâ hızla atıyordu. Neden bunları düşünüyordum? Zaten onu sevmiyorum ki. Evet, ben Kemal Demir'i sevmiyordum.
Kendimi sakinleştirmek için hemen üstümü değiştim. Derin bir nefes aldım ve mutfağa gittim. Bir fincan çay hazırlamak belki de zihnimi toparlamama yardımcı olurdu. Ocağın üzerine suyu koyup beklerken, gözüm tekrar dudaklarıma gitti. O anları yeniden yaşamak istemiyordum ama aklımdan da çıkaramıyordum. Yağmurun sesi ve mutfaktaki sessizlik arasında kaybolmuştum.
Çayımı alıp kanepeye oturdum. İçimdeki karmaşayı anlamaya çalışıyordum. Sarhoş olduğum için mi öpmüştüm onu, yoksa içten içe bir şeyler mi hissediyordum? Kalbimin hızlı atışı, beynimin inkar etmeye çalıştığı gerçeği mi haykırıyordu?
Sonuçta, sarhoşken yaptığımız şeyler her zaman gerçeği yansıtmaz, değil mi? Ama ya bu sefer farklıysa? Ya gerçekten bir şeyler hissediyorsam? Kemal Hoca'nın sıcaklığı, yağmurun altında onunla olan o an, her şey çok gerçek ve çok doğru hissettirmişti.
Hayır, hayır, ben Mine Yıldız, aşık olmam. Bu düşüncelerle çayımı yudumladım ve kalbimin sesini dinlememeye çalıştım. Ama derinlerde bir yerde, belki de çoktan aşık olduğumu biliyordum. Ama bu gerçeği asla kabullenmezdim. Çünki aşk bana göre değildi.
Ertesi gün büyük bir baş ağrısıyla uyandım. Dün geceyle ilgili hatırladığım tek şey, Kemal hocayı öptüğümdü. Bu düşünce beynimde yankılanıyor, bir türlü aklımdan çıkmıyordu.
Saate baktığımda artık kalkmam gerektiğini fark ettim. Her zaman hevesle hazırlanıp gittiğim hastaneye gitmek istemiyordum. Orada Kemal hocayla karşılaşmak, isteyeceğim en son şeydi. Kalktım, yüzümü yıkadım ve aynadaki yansımama baktım. "Ne yapıyorsun Mine?" dedim kendi kendime. "Bunu nasıl açıklayacaksın?"
Nihayet hazırlandım. Baş ağrım için bir ilaç alarak tam olarak hazırdım. Dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda, içimden Kemal hocayla karşılaşmamak için dua ediyordum. Çünkü ona yapacak en ufak bir açıklamam yoktu. Önce onu öptüm, sonra yağmurun altında öyle bırakıp eve kaçtım. Böyle bir şeyin nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?
"Olsun Mine, her şey yolunda," diyerek kendimi kandırmaya çalıştım. Dışarı çıktığımda, ortalıkta görünmüyordu, belli ki gitmişti. Hemen hızlı adımlarla hastaneye doğru yürüdüm. Ama dün gece o kadar çok içmiştim ki hiç halim yoktu. Zaten her ne olduysa sarhoş olduğum için oldu, değil mi?
Bu saçma soruları zihnimden uzaklaştırmaya çalışırken hastaneye girdim. Kapıda Neslihan'la karşılaşınca, bana olan endişeli bakışları dikkatimi çekti. Daha yeni tanışmıştık ve o, Erol Bey'in kızıydı. Buna rağmen hiç egolu değil, tam tersi çok iyi kalpliydi. Umarım asla değişmez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Nabzı
RomanceGümüşok Hastanesi'nde görev yapan enerji dolu Mine hemşire ile tecrübeli Kemal doktorun yolları, karakolda kesişir. İkisi de mesleklerine olan tutkularıyla tanınır: Mine, hastalarıyla samimi ve şefkat dolu bir bağ kurarken, Kemal ise tıbbın derinlik...