Kemal hocaya yavaşça yaklaştım, bakışları hüzünlüydü. "Peki ya siz hiç ağladınız mı, hocam?" diye sordum. Sorum üzerine derin bir nefes aldı, gözlerini hafifçe kıstı ve bana doğru baktı. Gözlerinde, yaşanmış acıların izlerini görebiliyordum. Bir an tereddüt etti, sanki geçmişe dalıp gitmiş gibiydi. Sonra, başını yavaşça sallayarak cevap verdi.
"Bir kere," dedi, sesi kısık ve derindi.
"Ne yani, sadece bir kere mi ağladınız?" diye sordum, şaşkınlıkla. Bir insanın sadece bir kez ağlaması bana imkânsız gibi gelmişti.
Gözlerini hafifçe kaçırdı ve dudaklarında beliren acı bir tebessümle, "Bebek olduğum zamanları saymazsak, evet," dedi.
Bu cevabın altında bir şeyler yattığını hissediyordum. "Peki, ne zaman?" diye sordum, sesimde merak ve endişe vardı. Kemal hocanın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş kayboldu, yerine derin bir hüzün çöktü. Sanki bu sorunun cevabını vermek bile ona acı veriyordu. Dudakları hafifçe titredi, gözlerini benden kaçırdı. Ardından, buruk bir şekilde gülümsemeye çalıştı ama başaramadı.
"Terkedildiğimde," diye fısıldadı, sesi neredeyse duyulmazdı.
Bu cevabı duyunca, içimde bir sızı hissettim. "Bir erkek üç kere ağlar" demişti, demek ki bunlardan biri terk edilmekti. Peki, kim tarafından terk edilmişti? Eski sevgilisi miydi? Aklımda bin bir soru dolaşırken, Kemal hocanın gözlerindeki o derin üzüntüyü gördüğümde sormaktan vazgeçtim. Onu daha fazla üzmek istemezdim.
"Ben çay getireyim," diyerek konuyu kapatmak istedim. Hızlıca mutfağa gidip iki bardak çay aldım. Kemal hoca, hâlâ o düşünceli haliyle oturuyordu. Çayları masaya bıraktım ve yerine oturdum. Kemal hocanın gözlerinde hâlâ o derin hüzün vardı, içimi bir acı kapladı.
Bir süre sessizlik içinde çaylarımızı içtik. Kafamda onun geçmişiyle ilgili sayısız soru vardı. Bu yüzden merakımı yenemeyip bir soru daha sordum. "Hocam, peki siz hiç aşık oldunuz mu?"
Aslında amacım onu terk eden kişinin kim olduğunu öğrenmekti. Bu kişi eski sevgilisi miydi? Sorumu duyunca, Kemal hocanın yüzünde bir anlık bir şaşkınlık belirdi, sonra ifadesi ciddileşti.
"Ben aşka inanmam, Mine hemşire," dedi soğukkanlı bir şekilde.
Bu cevap beni biraz şaşırttı ama ona katılmak zorundaydım. "Evet, ben de inanmam," diye onu onayladım. Anladım ki onu terk eden kişi sevgilisi değildi. Konuyu daha fazla kurcalamak istemedim. Çaylarımızı bitirdikten sonra Kemal hoca yavaşça ayağa kalktı. Yüzündeki ifadeden, aklında başka bir yerde olduğunu anlayabiliyordum.
"Artık eve gitsem iyi olacak, Mine hemşire," dedi nazik bir şekilde.
"Tamam hocam. Bu arada, bugün çok güzel bir gündü. Teşekkür ederim."
Gülümsedi ve başıyla o da teşekkür etti.
Kemal hoca gittikten sonra salona geçip ortalığı toplamaya başladım. Bu sırada, ceketini koltukta unuttuğunu fark ettim. Ona vermek için gitmeyi düşündüm, ama içimde bir his beni durdurdu. Gece gece gitmesem de olurdu. Aslında evlerimiz karşı karşıyaydı, hem belki de uyumuştu. Ceketini dolabıma koydum, nasılsa yarın veririm diye düşündüm.
Yatağıma geçtiğimde, gülümseyerek gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Nabzı
RomanceGümüşok Hastanesi'nde görev yapan enerji dolu Mine hemşire ile tecrübeli Kemal doktorun yolları, karakolda kesişir. İkisi de mesleklerine olan tutkularıyla tanınır: Mine, hastalarıyla samimi ve şefkat dolu bir bağ kurarken, Kemal ise tıbbın derinlik...