İntihar

71 6 25
                                    

Her sabahki gibi uyandım. Ancak dün gece zor uyumuştum; aklım hâlâ yaptığım aptallıktaydı. Adamın evinde uyuyakalmıştım, resmen rezillikti. Kendimi sorgulamaktan bitap düşmüş halde saate baktım ve işe geciktiğimi fark ettim. Ama bu benim için sıradan bir durumdu artık. Yetişmek için hâlâ 25 dakikam vardı. Hemen hazırlanmaya başladım. Beyaz gömleğim ve klasik pantolonumla oldukça şık görünüyordum. Uzun saçlarımı serbest bıraktım ve güneş gözlüğümü taktım. "Mükemmelim!" dedim aynaya gülümseyerek. Çıkmaya hazırdım. Ama hayır, değildim. Çayımı içmemiştim. Çay olmadan günüme başlayamazdım. Sadece 20 dakikam kalmıştı ve yol normalde uzun olsa da,hızlı yürürsem 20 dakika sürüyordu. Çaya baktım, "Seni içmeyi çok istiyorum," dedim. "Ve bunu yapacağım."

Hemen kendime bir bardak çay aldım. Kahvaltıyı atlayabilirdim ama çaysız asla. Çayımı içtikten sonra saate baktım, 15 dakikam kalmıştı. Ne yaparsam yapayım hep gecikiyordum.

Evden çıktığımda, hastaneye doğru yürümeye başladım. Evinden koşarak çıkan Kemal Hoca gözüme çarptı. "Allah kahretsin, nefret ediyorum gecikmekten," diye söylenerek koşuyordu. "Günaydın hocam," dedim, sanki ben de gecikmiyormuş gibi. Beni fark ettiğinde adımlarını yavaşlattı. "Günaydın Mine Hemşire. Siz de geciktiniz sanırım." "Evet, maalesef," dedim üzgün bir ifadeyle. "İsterseniz benimle gelin, zaten aynı yöne gidiyoruz."

Bu benim için kaçınılmaz bir fırsattı. Bacaklarım çok ağrıyordu. "Çok iyi olur aslında." "Buyurun o zaman," dedi, arabanın kapısını açarak. Ön koltukta, onun tam yanında oturdum. Çok sessiz biriydi. Ben ise susmayı beceremezdim. "Sanırım gecikmeyi sevmiyorsunuz." "Evet, nefret ederim." "Hangi hastaneden geldiniz?" "Ankara Şehir Hastanesi."

Onunla iletişim kurmak neden bu kadar zordu? Sorduğum her soruya kısa ve net cevap veriyordu. Belki de konuşmak istemiyordu. Daha fazla rahatsız etmemek için başımı cama yasladım. Bakışlarını üzerimde hissediyordum. Fark ettirmeden bana bakıyordu sanki. "Sanırım siz de gecikmeyi sevmiyorsunuz," dedi sessizliği bölerek.

Benimle konuşmaya çalışıyordu... Susmamı istediğini sanıyordum... Ama hata yapıyordu çünkü ben konuşmaya başlarsam susmam.
"Sanırım bu konuda tamamen zıtız. Çünkü ben hep gecikirim. Elimde değil, istemeden gecikiyorum."
"Anladım, açıkçası işe gecikilmesini hiç sevmem. Sorumsuz insanlara katlanamam.Çünki burda hayat kurtarıyoruz oyun oynamıyoruz."

Hey, o bana sorumsuz mu dedi? Hangi hakla?
"Yalnız ben sorumsuz değilim. Özellikle işimde... Kimse bana sorumsuz diyemez. Zaten ben isteyerek gecikmiyorum. Ne kadar gecikirsem o kadar geç çıkıyorum."
"Mine Hemşire, nefes al arada. Sana dememiştim, genel olarak söylüyordum," dedi hafif gülümseyerek. O kadar hızlı konuşmuştum ki kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu.

Kalbim hızlı konuştuğum için mi bu kadar hızlı atıyordu, yoksa başka bir şey mi vardı...

Sinirli bakışlarımı Kemal Hocadan çektiğimde ulaştığımızı fark ettim. Teşekkür ederek hemen indim arabadan. Saate baktığımda şaşırmıştım. Tam zamanında ulaşmıştık. Benim için harika bir şeydi çünkü hep gecikirdim...

Hemen koşar adımlarla hemşire odasına geçtim. Üstümü değiştirdikten sonra kızların yanına gittim.
"Mine Hemşire, erkencisin."
"Hey, ben ne zaman geciktim?"
Kızlar kıkırdamaya başlayınca ben de gülümsedim. Aniden kızlar ciddileşip bana baktılar.

"Mine Hemşire, duydun mu?"
"Neyi?"
"Erol Bey'in kızı Neslihan Hanım hastanede işe başlayacakmış."
"Gelsin bakalım."
"Uzun zamandır bu hastanedesin, tanışmadınız mı?"
"Hayır, hastaneye birkaç kere geldi ama ben göremedim kendisini."
"Erol Bey'le soğuk gibiler biraz."
"Kızlar, dedikodu mu yapıyoruz? Bize ne? Her kız babasını sevmek zorunda değil."

Aşkın NabzıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin