"Biz... biz arkadaşız. Sen haklıydın, öyle yapmamalıydım."
Açıkçası söylediklerine şaşırmıştım. Evet, itiraf ediyorum başka bir şey demesini bekliyordum. Ama belli ki yanılmışım. Aklım, onun beni sadece arkadaşı olarak gördüğünü söylerken kalbim bunu inkar ediyordu. O zaman neden öpmüştü beni? Belki de anlık bir şeydi, ama hissettiğim şey gerçekti. İçimde, aklımla kalbim arasında bir savaş vardı. Hangisini dinlemeliydim? Akıllı davranmayı tercih ederim çünkü mantığıma hep daha çok önem verirdim. Ama bu sefer kalbimin sesi o kadar güçlüydü ki, mantığım bile ona karşı koyamıyordu.
Kemal Hoca'nın odasından çıktığımda derin bir nefes aldım. Biz sadece arkadaşız. O kadar. Ama içimdeki fırtınayı dindirmek o kadar kolay değildi. Her adımda, kalbimle aklım arasında gidip geliyordum. Bu belirsizlik beni gerçekten yoruyordu.
Hastanede tüm dikkatimi dağıtmaya çalışarak hastalarla ilgileniyordum. Acile kaldırılan iki hasta vardı; biri kız, diğeri erkek. İkisi de birbirinin sıkı dostuydu ama içten içe birbirlerine karşı derin duygular besledikleri belliydi. Bir araba kazası geçirmişlerdi; erkek iyiydi ama kızın durumu kritikti.
Erkek olan, kız arkadaşının başucunda oturmuş, ellerini sıkıca tutuyordu. Gözleri korku ve endişeyle doluydu. Her nefes alışında derin bir acı hissediliyordu; sanki onu kaybetme düşüncesi bile nefesini kesiyordu.
"Ne olur dayan, sana söyleyemediğim çok şey var. Böyle gidemezsin, sana karşı olan hislerimi öğrenmelisin. Keşke zamanında söyleseydim, özür dilerim," diye fısıldadı, gözyaşları yanaklarından süzülürken. "Beni bırakma, lütfen," diyerek ağlıyordu.
Kemal Hoca'yla bu sahneyi uzaktan izliyorduk. Gözlerim dolmuştu, kendimi tutmakta zorlanıyordum. Kemal Hoca ise derin bir nefes aldı, gözlerini kapatarak bu sahneyi içselleştirdi. Gördüklerimiz, aramızdaki karmaşık duyguları açığa çıkarıyordu.
Yavaşça Kemal Hoca'nın yanında durdum. "Ne kadar zor bir durum," diye fısıldadım. "Onun için ne kadar endişelendiğini görüyorsunuz, değil mi?"
Kemal Hoca, gözlerime baktı. "Evet, görüyorum," dedi. "Birini kaybetme korkusu... Ne kadar derin bir duygu."
Başımı sallayarak gözlerimi tekrar hastalara çevirdim. "Bazen, kaybetme korkusu insanın içindeki duyguları daha da belirginleştirir," dedim. "Tıpkı şu an olduğu gibi."
O sırada doktorlardan biri hızla yanımıza geldi. "Hastanın durumu kritik, hemen ameliyata almamız gerekiyor," dedi. Erkek, gözleri daha da korkuyla açılarak, "Hayır, lütfen, onu kurtarın!" diye yalvardı.
Kemal ve ben hastayı ameliyata hazırlamaları için harekete geçtik. Kızı sedyeye yerleştirip hızlı adımlarla ameliyathaneye götürdük. Erkek, arkasından çaresizce bakıyordu. "Seni bekleyeceğim, dayan," diye seslendi, ama sesi titriyordu. Gözlerindeki yaşlar durmaksızın akıyordu.
Ameliyathaneye girdik. Bu, Kemal Hoca'yla gireceğim ilk ameliyattı ve çok farklı hissediyordum.
Kızın etrafında hummalı bir çalışma başladı. Kalp monitörünün düzenli bip sesleri ve tıbbi cihazların uğultusu arasında, Kemal titizlikle operasyonunu sürdürüyordu. Kızın hayatta kalması, ekip çalışmamıza ve uzmanlığımıza bağlıydı.
"Mine, bu bölgedeki kanamayı kontrol altına al," dedi Kemal Hoca, gözlerini ameliyat alanından ayırmadan.
"Tamam," dedim, derin bir nefes alarak. Ellerim titremiyordu ama içimdeki gerginlik hissediliyordu. Her hareketim kritik önemdeydi.
Saatler geçiyor, bizse zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorduk. Tüm dikkatimizi hastayı hayatta tutmaya vermiştik. Ameliyat sırasında aramızda sessiz bir uyum vardı. Kemal Hoca'nın yönlendirmeleri, benim tepkilerim, her şey bir bütünün parçası gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Nabzı
RomanceGümüşok Hastanesi'nde görev yapan enerji dolu Mine hemşire ile tecrübeli Kemal doktorun yolları, karakolda kesişir. İkisi de mesleklerine olan tutkularıyla tanınır: Mine, hastalarıyla samimi ve şefkat dolu bir bağ kurarken, Kemal ise tıbbın derinlik...