🎵BONVOYAGE (Dreamcatcher)🎵
2 Yıl 7 Ay Sonra
Minho
Kendimden soğmuştum. Sözünde duramayan bir adama dönüştüğümün farkına bile varamamıştım. Birkaç yıl önce henüz anne karnında oluşmamış bir embriyoyu kurtarmak için onca laf eden o adam şimdi üç yaşındaki küçük kızıyla yüksek bir binanın tepesinde dikiliyordu.
"Neden buradayız, baba?" diye sordu küçük kızım.
Dizlerimin üzerine çöküp ona döndüm.
"Sana çok gizli bir sır varememi ister misin?" diye sordum onun kocaman gözlerine bakarak.
Başını yukarı aşağı salladı. "Kimseye söylemem, söz." diye fısıldadı.
Ona arabaların vızır vızır geçtiği uçurumu parmağımla işaret ederek gösterdim.
"Eğer oraya atlarsak gizli bit geçit açılır ve bizi harika bir mekana götürür. Çikolata şelaleleriyle dolu bir mekana." dedim. "Buradan çok daha mükemmel bir mekana gideriz. Bunu ister misin?"
"Ama aşağısı ürkütücü görünüyor..." dedi tereddüt içinde kaşlarını çatarak.
"Oraya gitmek istemez misin? Seninle geleceğim."
"Peki ya kedicikler?"
"Onlara bizimle gelemez." dedim.
"Neden?" diye sordu.
Derin bir iç çektim. "Onlar gelmek istemediklerini söylediler. Bizimle gelemezler. Kediciklerini bir daha görmeyeceksin bu yüzden unut onları." dedim.
"Ama.."
"Çikolata şelalesi istemez misin?"
"Kediciklerimi istiyorum." dedi. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından yavaş yavaş süzüldü. Baş parmağımla onları sildim. "Babanla gelmek istemiyor musun?" diye sordum.
"İstiyorum.." diye mırıldandı. "Ama kediciklerim? Onlar da bizimle gelsin."
Onu amuzlarından tutup kucağıma aldım ve sıkıca sarıldım. "Eğer benimle gelmek istemiyorsan seni bir okula verebilirim. Senin yaşıtlarınla dolu bir okulane dersin? Bir sürü arkadaşın olur hem."
Onu yetimhaneye bırakma fikrini elbette düşünmüştüm. Onu da yanında uçuruma sürüklemek istemiyordum. Ancak o bensiz yapamazdı, bu da bir gerçekti işte.
"Peki sen?" diye sordu bu seferde.
"Beni bir daha asla gmremezsin." dedim. Bağırarak ağlamaya başladı. Küçük yumruklarını omzuma vurdu. "Beni bırakacaksın!" diye bağırdı. "Beni bırakıp gideceksin!" dedi. Gömleğimin yakalarından tutup çekiştirdi ve ağlamayı, bağırmayı, bırakmadı.
Onu kucağından bırakmaya çalıştım ancak boynuma sarıldı ve kucağımdan inmeyi reddetti.
"Jisung! Ağlamayı kes!" diye bağırdım ona
"Ama baba beni bırakacak!" diye bir çığlık kopardı.
"Sana susmanı söyledim Jisung!" diye bağırdım ve onu kuacğımdan indirdim. Omuzlarından sıkıca tutup kendime çektim. "Sus ve beni dinle. Yaşamak için paramız yok, tamam mı? Yaşamak için yeterli param yok...Özür dilerim, Jisung." Kendimi daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım. Göz yaşlarımı saklamak için başımı öne eğip ellerimle gözlerimi kapattım.
"Denedim ama olmadı." diye mırıldandım.
"Babacığım ağlama." dedi. Küçük elleriyle saçımı okşadı. Sesi ağlamaklıydı. Kendimi daha önce hissetmediğim kadar berbat hissettim.
"Seni bırakmayacağım, merak etme, tamam mı?" dedim. Başımı kaldırıp onun güzel yüzüne baktım. Islak yanaklarını sildim. "Seni bırakmayacağım." diye tekrar ettim. Dizlerimin üzerinden kalkıp elini tuttum. "Benimle gelirsen eğer, seni asla ama asla bırakmam."
"Tamam." diye fısıldadı sessizce.
Tuttuğum küçük elini sıktım ve parmaklıkları olmayan terasın ucuna doğru ilerledim. O da benim elimi sıkıca tuttu. "Peki ya sihirli kapı zamanında açılmazsa, baba?" diye sordu bana dönüp. "O zaman ölürüz."
"Bana güvenmiyor musun?"
"Güveniyorum." dedi.
"O halde sorun yok. Her şey daha güzel olacak.""3 dediğimde atlayacağız. Tamam mı? Durmak yok. Beni anladın mı?" dedim. Başını yukarı aşağı salladı.
Kalbim deli gibi hızlandı. Korkudan mıydı bilmiyorum ama bunu yapmak zorundaydım. Ne kendime ne de kızıma bakacak param vardı. Bir iş için staja başlamış ancak reddedilmiştim. Tüm tuşlara basmıştım. Yinede yeterli parayı kazanamamıştım. Otelden atılmıştım. Son 3 günümüzü yerin altındaki halka açık metro duraklarında geçirmiştik. Dilenciler gibi bir hayat yaşıyorduk. Bunu kızıma yapmak istemiyordum. Jisung cennet kadar harika yerlere layıktı. Sokak aralarına ya da metro duraklarına değil. Berbat bir hayat yaşayarak ona eziyet edemzdim. Bu yüzden buna mecburdum.
"Peki." diye mırıldandım kendi kendime. "1..." diyerek saymaya başladım. "2..." derin bir nefes aldım ve Jisung'u da yanıma çekip basamağın üzerine çıktım. Şimdi uçurumla aramda hiçbir şey yoktu. Bir sonraki sayıyı söylemek üzere ağzımı açtığım sırada terasın çelik kapısı gürültüyle açıldı. Elinden sıkıca tuttuğum küçük kızımsa kendini aşağı atmıştı bile. Ayakları yerden kesilmişti. Neyseki hala elini sıkıca tutuyordum.
Elini sıkıca tuttuğum küçük kızımın ağırlığı aşağıya doğru kayarken dengemi şaştım ve tökezledim. Elini daha sıkı tuttum. Ayaklarımı yere sağlam olacak biçimde sabitlemek için çabaladım. Onunla birlikte düşmemek için ağırlığımı geriye doğru, sağlam zeminin olduğu yere doğru verdim.Bunun bir intihar olması gerekiyordu, kaza değil.
Bu şekilde ölmesine izin veremeyecektim."Baba!!" diye çığlık attı.
Onu yanıma çekmeye çalışırken arkamdan gelen ayak seslerini duymazdan gelmeye çalıştım. Koşarak yanımıza geldi ve kızımın kolundan tutup onu kucağına aldı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" diye bağırdı. "Kafayı mı sıyırdın sen?!"
Kendimde değilmişim gibi başım döndü. Sesler bulanıklaştı.
"Sen deli misin?! O küçük bir kız! Nasıl böyle bir şey yapmayı düşünürsün..."
Dediklerini duyamaz hale geldim. Görüşüm bulanıklaştı. Ve sonunda karanlık çöktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AILUROPHILE | Minsung ARA VERİLDİ
RomanceAilurophile* kedileri fazlasıyla seven bireylere denir. Sevgilisiyle Japonya'ya tatile giden Minho, üç kedisine bakması için genç bir bakıcı tutar. Ancak bu bakıcıya güveni yokur. Bu yüzden tatile gitmeden, ve sevdiği üç kedisini bu tuhaf adama bıra...