2. Meow

44 21 12
                                    

🎵Miserable (HAN)🎵

Han Jisung

Telefonu kapattıktan sonra Chan hyung yanıma geldi ve omuz attı.
"Kimdi o?" diye sordu imalı bir bakışla.
"Kedi bakıcılığı yapacağım, onun için aradılar."
"Sen mi? 16 yaşına kadar kedilerden korkan sen mi kedi bakıcılığı yapacaksın?"
"Ha-ha." dedim ve başımı sallayarak onaylayıp ona gözlerimi devirdim.
"Herif 7 günlük kedi bakıcısı için 40.000 won verecek. Otistik falan sanırım."
"Zenginler işte." diye söylenerek bana hak verdi. Sonra bir anda ciddileşti. "Ek işte çalışmanın nedeni baban mı?" diye sordu.
Omuz silktim. "Kısmen."

Sadece onun parasına muhtaç kalmak istemiyordum. Bu yüzden bir kafede çalışıyordum ancak bu yeterli olmuyordu. Ben de köpek bakıcılığı yapmıştım. Köpekler gerçekten bakımı zor hayvanlardı. Üstelik çok zamanımı alıyordu, ben de kedilere bakmaya karar vermiştim. Kedilerin günün çoğunda uyuduğunu duymuştum. Onlara bakmak zor olmasa gerekti.

"Babandan hala para alıyor musun?" diye sordu cebinden bir paket sigara çıkarırken.
"Nadiren." diye cevapladım ve bir dal almak için uzandım.
"Sigarayı bıraktın sanıyordum."
"Ben de öyle." sigaranın ucunu yakıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. "Ne diyebilirim ki, kolay kolay bırakılmıyor."
"Kabahat bende. Senin yanında ne diye içiyorsam..." diye homurdandı ve dudaklarımın arasındaki sigarayı alıp yere attı hemen ardından da ayağıyla ezerek söndürdü.
"Bir fırt bile alamadım be."
"Alma zaten." dedi ve ters ters bana baktı. "Bu yaşta akciğerlerinde sorun çıktı, biraz dikkat etsene kendine."

Dürüst olacağım, yaşamak bile umrumda değildi. Hastalanmaktan korkmuyordum, akciğerlerimin zarar görmesinden de korkmuyordum. Çünkü umrumda bile değildi.

"Dikkat ediyorum zaten." diye homurdandım.
"Daha da dikkat et o zaman."
Tam ağzımı açacaktım ki telefonum çalmaya başladı. Yabancı numaraydı. Az önce araya kedi babası olsa gerekti. Bu yüzden Chan'a sessiz olmasını işaret ettim ve telefonu açtım.
"Hım?"
"Eğer yakınlardaysanız bir kafede buluşup tanışabilir miyiz? Kedilerimi bir yabancıya emanet edemem."

Gözlerimi devirdim. Bu herifin derdi neydi lan? Kim kedilerini bu kadar kafaya takardı ki? Üstelik kim üç tane kediye sahip olurdu ki? Manyakça bir hareketti.

"Konum atta yakın mıyım değil miyim anlayayım." dedim.
Adam boğazını sertçe temizledi. "Tabii." dedi ve telefonu kapadı.
Birkaç saniye sonra telefonuma bir konum gönderdi. Yalnızca 5 dakikalık mesafe olduğunu görünce ofladım. Koskocaman şehirde yaşıyorduk ve herif dibime bitmişti.

"Gidiyor musun?" diye sordu Chan.
"Maalesef, evet. Gideyim de herif işi iptal etmesin." dedim oflayarak.
"Seni bırakayım mı?" dedi.
"Olur. İyi olur."

Arabaya bindiğimizde Chan sanki benim babammış gibi üstümü basımı düzeltti. İlk üç düğmesini açık bıraktığım siyah gömleğe baktı.
"Bunu bir iş görüşmesi gibi düşün." dedi. "Üstünü düzeltmeni tavsiye ederim. İnsanlar görünüşe önem verirler. Kime güveneceğini görünüşünden karar verirler."
"Aha, biliyorum, Hyung, biliyorum." dedim ve açık olan iki düğmeyi ilikledim.

Minho

Rock yıldızına benzeyen herifi gördüğüm an o olduğunu anladım ve ayağa kalktım. Bana dik dik baktı ve en sonunda yanıma geldi.
"Kedi babası sensin değil mi?" diye sordu.

Kedi babası ne lan?

"Kedilerin sahibi mi? Evet benim."
Uzattığı elini sıktım. Nedense onu burada görmek güvenimi az çok arttırmıştı. Hala bir rock yıldızına benziyordu, ama iyi birine de benziyordu.

"19 yaşındasın değil mi?"
"20." dedi. "Sitedeki profili güncellemeyeli bayağı bir oldu da."

+1 puan

"Pekâlâ, sitede kedi bakıcılığı hiç yapmadığın yazıyordu. Bunda bir değişiklik var mı?"
Başını iki yana salladı ve arkasına yaslanıp gerindi.
"Bu ilk olacak." dedi

-1 puan

"Kedilere nasıl bakacağını biliyor musun?" diye sordum. Herif kedilerden o kadar uzak bir tipti ki bu soruyu sormak zorunda hissettim.
"Kedilerde bakılacak bir şey yok. Kedi kumu, kedi maması falan var. Onun dışında gün boyu uyuyorlar zaten."

-10 puan

Ne diye kedi bakıcısı olmaya karar vermişti ki bu? Hiçbir bildiği yoktu.

"Ahh, peki..." dedim ve ağır ağır başımı salladım. "Kedilere bakarken evde kalabilirsin. Ancak birilerini davet etme. Eve senden başkası girmesin. Gitmeden önce anahtarı vereceğim. Bir de üç kedinin de mama kapları farklı, Soonie bazen Dori'nin mamasını yemeye kalkışır. Eğer öyle bir şey yaparsa kafasına vur. Sakın ha sert vurma! Onlar benim çocuklarım gibidir. Onlara zarar verirsen hapishanelik olursun. Beni anladın mı? "
"Hı-hı." dedi rahat bir tavırla.

Onu hastanelik yapsam nasıl olurdu?
Suratına bir yumruk geçirmek geliyordu içimden. Bu isteği bastırmak zor olsa bile kendimi tuttum ve ona anlayışla bakmaya çalıştım.

"Seni onlarla tanıştırayım." dedim ve telefonumu çıkarıp üçünün olduğu bir fotoğraf açtım. Ona doğru gösterirken ona yanaştım. "Şu Dori, yerde yatan da Soonie. Son olarak bu da Doongie. Doongie biraz huysuzdur, buna rağmen ne tırnaklarını çıkarır ne de dişlerini saplar. Tabii onlara zarar vermezsen." ona imalı imalı baktım. Kedilerime zarar vermezdi değil mi? Bu serseri herife güvenmem mümkün müydü?
"Şey, Dori'yi anladım da Soonie ve Doongie tıpa tıp aynı lan. Nasıl ayırt edeceğim?"
Aynı? Soonie ve Doongie mi?
"Nasıl?" diye sordum. "Neresi benziyor lan?"
"Bildiğin aynı işte." dedi fotoğrafı işaret ederek.

Hiçte benzemiyorlardı. Doongie'nin burnu turuncuyken Soonie'nin kafasının birçok kısmı turuncuydu.

"Doongie daha beyaz." dedim ona.
En sonunda aydınlanmış gibi gözlerini kocaman açtı. "Aa, evet!" dedi. "Haklısın."
"Haklıyım tabi ki. 5 yıldan uzun süredir onların babasıyım ben." diye homurdandım.

Bir süre ona kedi bakımı ile ilgili detayları anlattım. Beni dinlemiş miydi bilmiyorum ama gözlerini bile kırpmadan bana bakmıştı. Belki de gözleri açık halde uyuya kalmıştı.

Kafeden çıkarken formalite icabı onu eve bıkmayı teklif ettim. İçimden bu teklifi kabul etmemesi için dua ediyordum resmen.
"Olur." dedi omuz silkerek.
Benimle birlikte Jeep marka arabama, ön koltuğa yanıma oturdu.
"Nereye bırakayım?"
"Aa, şey," diye geveledi ve eliyle yolun kaşısını gösterdi. "Şu tarata, sokağın sonunda bir bar var. Oraya bıraksan yeter."

Onu arabamdan kovmalıydım. Onu döve döve arabamdan atmalıydım. Hayır. Camı açmalı, kafasını oraya koyup camı kapatarak kafasını ezmeliydim. Bu herifi bir şekilde dövmeliydim. Sinirimi bozuyordu, hemde çok. Beni taksi şoförü falan mı sanıyordu bu? Aramızda 4 yaş vardı. O kadar fark yoktu. Nesil bu kadar değişmiş olamazdı.

Gittiğim terapilerde öğrendiğim o derin nefeslerden bir iki defa aldım ve direksiyona sıkıca tutunup arabayı çalıştırdım.

AILUROPHILE | Minsung ARA VERİLDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin