Göz kapaklarımın arasından sızan beyaz ışıkla birlikte şakaklarımda hissettiğim ağrı artarken önümdeki bulanıklığın gitmesi adına birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım.
Cennette miydim?
Baş ucumda endişeyle beni izleyen Barış'a kaydı bakışlarım. Evet, kesinlikle cennetteydim ve Allah bana onu dünyadaki tüm tavlama çabalarıma acıyarak huri olarak göndermişti.
"Gözlerini açtı!"
Kulağımın dibinde bağıran erkek kardeşim sayesinde sağır olmanın eşiğinden dönerken elimi refleks olarak uyandığımdan beri zonklayan başıma götürdüm.
"Vuruldum mu?"
Etrafımdaki silüetler zaman geçtikçe daha da belirleşirken Barış'ın kurduğum cümleye gülüp "Hemşireye haber vereyim." diyerek uzaklaşışını izledim. Bir yandan da rahatlamış bir yüz ifadesiyle üzerime atlayan kardeşimin sarılışına karşılık vermeye çalışıyordum.
Hastanede olduğumuzu zoraki kavradığımda başımdan geçenleri hafızamı yoklayarak hatırlamaya çalıştım ancak başarısız oldum.
"Ne oldu bana?"
"Küçük bi' kaza," diye geçiştirdi Kerem. "Zaten saha dışına çekilen bir şutu kurtarmak için direğe çarptın o kadar."
Ses tonu kendi gülüşünü bastırmaya çalıştığını ifşa ederken utançla yüzümü buruşturdum. Futbol ile alakalı tek bir kural bilmediğim için beni kaleci yapmayı daha uygun görmüşlerdi. Dümdüz sana gelen topları kurtarmak ne kadar zor olabilir ki, diye düşünerek kaleye geçmeye ikna olduktan sonra gözlerimi hastanede açmıştım.
"Babam biliyor mu burada olduğumu?"
"Hayır söylemedik. Endişelenmesin şimdi adamcağız."
Onaylarcasına başımı salladığımda bir yanında doktorla odaya giren Barış tüm dikkatleri üzerine toplayarak beni bu utanç krizinden bir nevi kurtarmayı başarmıştı.
"Geçmiş olsun."
Yatağımda doğrulup doktorun yüzüne baktım ve zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Konuştukça başım hâlâ zonkluyordu. Doktor elindeki dosyaya sayfaları değiştirerek kısa bir göz attıktan sonra tekrardan bana döndü.
"Korkacak bir şey yok şu an için. Yaptığımız testlerde kalıcı bir hasara rastlanmadı. Ancak olası bir istenmeyen durumun yaşanmaması adına kırk sekiz saat ayık kalmanız gerekiyor."
Kırk sekiz saat mi?
Daha bu sabah yaşanan kriz yüzünden erkenden kalkıp uykumu bile alamamışken bunun üzerine bir de iki gün boyunca uykusuz kalacağımı öğrenmek benim için zaten ölümden farksızdı. Doktor özellikle Barış'a dönerek uyarı niteliğindeki ses tonuyla söze girdi.
"Önümüzdeki bu kırk sekiz saat bizim için çok önemli. Yağmur Hanım'ın kesinlikle uyumaması gerekiyor. Bu konuda sizin de üstünüze düşen büyük bir sorumluluk var."
Barış kendisine yüklenen mesuliyetin bilincinde olduğunu belli eden bir ciddiyetle başını salladığında doktor tekrardan geçmiş olsun dileklerini ileterek odadan ayrıldı.
Bunu fırsat bilip doğrulduğum yerden yatağıma yayılırken mayışmış bir şekilde mırıldandım.
"Çıkışım yapılana kadar biraz kestireyim bari."
"Lan Yağmur!"
•••
Her uyuma girişimimin başarısız bir şekilde sonuçlandığı hastaneden hayal kırıklığı içinde ayrılırken Barış'ın peşi sıra otoparka ilerliyordum. Sırf uyku bünyeme yasak diye psikolojim bana oyunlar oynuyor ve önceden istesem uyuyamayacağım saatlerde bile mayıştırıyordu bedenimi sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
25 kilo patlıcan | barış alper yılmaz
Fanfictionnasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaşında hissettirsin diye yazdığım fic | 10.07.24 - 27.07.24 #futbol | 1 ✓ 16.09.24 #instagram | 1 ✓ 14...