İki katlı evinin kapısını açmak için anahtarı iki kez çevirdi. Eliyle geçmemi işaret ettiğinde ayakkabılarımı çıkarıp içeri doğru adımladım.
Barış ardımda kalırken koridor boyunca yavaş adımlarla ilerledim. Ben bir müze misali etrafı merakla incelerken arkamdan seslendi.
"Kahve?"
"Olur."
Koridorun sonundaki odaya geçmem için işaret ettikten sonra mutfağa girdi. Salondan içeri adım attığımda beklediğimden farklı bir düzenle karşılaştım. Oldukça mütevazı bir ev düzeni vardı. Öyle pek kalabalık olduğu da söylenemezdi.
Elimi duvara montelenmiş kitaplığın raflarında gezdirirken beni karşılayan küçüklük fotoğrafı karşısında gülümsemeden edemedim. Çerçeveyi elime alıp fotoğrafı daha yakından incelerken salonun girişinden elinde kahvelerle Barış gözüktü.
Gördüğüm Galatasaray logosu basılmış kupalarla birlikte gülüşüm genişlerken çerçeveyi eski yerine bırakıp uzattığı kahvelerden birini aldım.
"Tuzlusu da benim borcum olsun."
Tek kaşını kaldırıp bana baktığında yüzünde anlamlandıramadığım bir sırıtış belirdi.
"Ya, dikkat et de kafanı bir yere çarpma yine..."
Beni es geçip elindeki kahveyle L koltuğun köşesine yerleşirken cümlesini tamamladı. "...Bu söylediğini de hafızan siler falan."
Onu duymazdan gelerek yanına oturduğumda hiç oralı olmadığımı belli edercesine kahvemden bir yudum aldım. Aramızdaki bu flörtümsü iletişimden çok eğleniyordum ve onunla bu şekilde uğraşmayı kolay kolay bırakacağımı da zannetmiyordum.
"Bu arada fırsatım olmadı, Kerem için teşekkür ederim. Benim aramalarımı bile açmamıştı nasıl iletişim kurdun da ikna etmeyi başardın cidden merak ediyorum."
"Çok da zor olmadı benim için." dedim oturduğum yerde kendi çapımda gururlanırken. Aslında bunun sebebi benden bağımsız tamamen Kerem'in yüce gönüllülüğü ile ilgiliydi.
"Bilirim." Fısıltı gibi çıkmıştı sesi. Sanki benimle değil de kendi kendine konuşuyormuş gibi içtendi.
"Nereden bilebilirsin?" diye sordum onun aksine duygudan uzak ve alaycı bir ses tonuyla. "Ne biliyorsun ki Barış benim hakkımda?"
"Anlat o zaman."
"Neyi anlatayım?"
"Kendini. Hem vakit geçer." dedi kolundaki saate bakarken. Gerçekten dinlemeye hevesliydi. Aslında şu duruma gelene kadar bile iyi vakit harcamıştık. Saat 03.00'ü gösteriyordu.
Ben duvardaki saatten gözümü ayırıp sohbete geri odaklanırken kendim hakkında bir şeyler anlatmak için dudaklarımı araladım. Ancak sanki dün doğmuşum gibi aklıma hiçbir şey gelmemişti. Öyle çat diye sorulunca da zaten ne anlatabilirdim ki? Aramızdan kısa bir sessizlik geçip giderken düşüncelerimi okumuşcasına anlayışla söze girdi. "Tamam o zaman sırayla soru soralım birbirimize. Soru-Cevap oyunu olarak düşün."
"Anlaştık, ilk ben sorayım o zaman." Bu muhtemelen ısınmama yardımcı olurdu.
"Gönder gelsin." dedi diğer eliyle kendine doğru 'gel' işareti yaparken.
Elimi çeneme koyup düşünmeye başladım. O an gözlerimin önüne hakkımızdaki dedikodular ilk çıktığında okuduğum mesajlardan biri geldi. Hem başlangıç için ideal bir soru gibi gelmişti hem de cevabını gerçekten merak ediyordum. "Şortunun..." dedim parmağımla şu an bile üzerinde olan bir tarafı kısa şortu işaret ederken. "...Niye bir kenarını çemriyorsun her seferinde?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
25 kilo patlıcan | barış alper yılmaz
Fanfictionnasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaşında hissettirsin diye yazdığım fic | 10.07.24 - 27.07.24 #futbol | 1 ✓ 16.09.24 #instagram | 1 ✓ 14...