2.0

3.4K 295 502
                                    

Hesaplarımda asla olmayan bu hareketiyle birlikte içimi bir ürperti kaplarken hissetmemem gereken şeyler hissediyor ve bunu engelleyebilmek için bakışlarımı kaçırarak arzularımla güçlü bir savaşa giriyordum.

Barış ise bu kaçışı ve ondan sakındığım bakışları çoktan fark etmiş olmalıydı ki, baş parmağıyla çenemi kavrayarak yüzlerimizi hizzaladığında ben buradayım. dercesine bakan gözleriyle tekrar buluşturmuştu gözlerimi.

Kıskanılacak kadar güzel o bal rengi gözlere bu kadar yakın olmaya yabancı değildim ancak onunla aramda sadece birkaç santimin olduğu her an farklı ve kontrol edilemeyecek kadar güçlü duygularla tanışıyordum.

Ben düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Barış göz temasımızı kesmeden önüme düşen bir tutam saçı tenimi okşarcasına kulağımın arkasına sıkıştırdığında titrek bir nefes verdim.

Bilincimi yitirmiş gibiydim, hareket edemiyordum, ki bunu yapabilecek gücü şu anda kendimde bulabilseydim de onun bedeninin sıcaklığından ayrılmayı isteyeceğimden pek emin değildim.

Bakışları, çehremin her bir zerresinde ilgiyle dolanırken en son dudaklarıma indiğinde sert bir şekilde yutkundum. Yüzündeki o arsız sırıtışla üzerimde böyle bir etki bırakıyor olması asla adil değildi.

Heyecanımı kontrol altında tutmaya çalışıyordum ancak o delici bakışları tenimde hissederken bunu başarabildiğimi söylemek sadece kendimi kandırmak olurdu.

Az önce ondan alabilmek için deli gibi çırpındığım telefonu yavaşça avcuma bıraktı.

"İstersen fotoğrafımızı çekip atabilirsin şu an arkadaşlarına."

Ben onun bedeninin üzerinde adımı sorsalar söyleyemeyecek hâldeyken Barış'ın bilincinin benle dalga geçebilecek kadar açık olmasının verdiği sinir tüm hücrelerime yayılırken sahte bir kızgınlık belirmişti yüzümde.

"Ya Barış çok kötüs-" Ona olan isyanım, hiç beklemediğim bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla birlikte yarıda kesilmişti.

Üzerimdeki şaşkınlığı birkaç saniye içinde atıp kollarımı boynuna dolarken öpüşüne karşılık verdiğimde dudaklarındaki o belli belirsiz gülümsemeyi ve memnun ifadeyi hissetmek, tüm dengemi alt üst etmek için oldukça yeterliydi.

Kalp atışlarım bu buluşmanın her geçen saniyesinde daha hızlı atmaya başlarken, öpüşünün her hamlesinde de sanki daha çok yakınlaşıyor gibi hissediyordum ona. Bu şey tahmin etttiğimden kat be kat iyi hissettiriyordu bana.

Soluksuz öpüşmemiz nefesimizin yetmediği yerde son bulurken alt dudağımı sert bir şekilde ısırıp kendine çektiğinde cayır cayır olan bedenimin daha fazlası için yandığının farkındaydım.

O da benden farksız olmalıydı ki, dudakları nefes nefese dudaklarımdan ayrılırken bir an bile boş durmayıp boynumda gezintiye çıkmıştı. Ben ise anın heyecanına kendimi kaptırmışcasına kapatmıştım gözlerimi. Boynumu gıdıklayan öpücüklerinin arasında dilini hissettiğimde, istemsiz bir inilti kopuvermişti ağzımdan.

"Bence. arkaya. geçmeliyiz."

Her kelimesinin ardına bir öpücük sıkıştırarak fısıltı içinde kurduğu cümleye karşı hiç düşünmeden başımı sallarken bir çırpıda iki koltuğun arasından kıvrılıp arka koltukta bulmuştum kendimi. Artık iradem, tamamıyla arzularıma yenik düşmüştü.

Arabayı bir tuşa basarak kilitlemeyi ihmal etmeden cüsseli vücuduna rağmen beni taklit ederek karşıma geçmeyi başarır başarmaz bedenimi çoktan kendi bedeninin altına almış ve beni deli gibi kıvrandıran öpücüklerine kaldığı yerden devam etmişti. Vücutlarımız birdi ve üzerimde asla bir ağırlık hissettirmeden başarıyordu bunu.

Kerem'in planladığı sürenin ne kadarını yediğimizi bilmiyordum, bir anda gelseler buradan kendimizi nasıl toparlayacağımızı da. Hislerimizi bastıramayacağımız kadar ileri gidişimiz kanımdaki adrenalin duygusunu tetikliyor ve onu şu an yanlış olduğu için daha fazla istememe sebep oluyordu. Üzerimdeki tişörtü sabırsızca çıkarmaya çalışan Barış'ınsa hiçbir şey umrunda değil gibiydi. O an anlamıştım. Doğru ya da yanlış, erken ya da geç sadece bu anı yaşamak istiyorduk ikimiz de.

Sonunda üstümde sadece sütyenim kaldığında öpücükleri göğsüme doğru yol çizerken dudaklarının sıcaklığı tenimde değdiği her yeri yakıp geçiyordu adetâ.

Onun üstündeki tişörtün eteklerine bu sefer ihtiyaçla uzanan ben olduğumda beni beklemeden olduğu yerde gerektiği kadar doğrulmuş ve bir çırpıda çıkarmıştı kıyafetini.

Bir an bile gecikmeden tekrar bana eğildiğinde çıplak bedeninin tenimdeki ilk teması, üzerimde şimşekler çakıyor gibi hissetirmişken vücudumun titremesine engel olamamıştım.

Birbirine karışan nefeslerimiz teni tenime her değdiğinde daha da hızlanıyor gibiydi. Bakışlarını bir anlığına kaldırıp gözlerimizi buluşturduğunda koyulaşan elalarındaki arzuyu fark ettim. Bu arzulanış, zevk içinde gururumu okşarken ellerimi yüzüne yerleştirip sabırsızca dudaklarına tekrardan uzandım. Barış, beni asla bekletmemiş ve dilini devreye sokarak daha da derinleştirmişti öpücüğümüzü.

"Lan açsanıza kapıyı niye kilitlediniz!"

Baş ucumuzdaki kapı sürgüsünün zorlanması ve dışarıdan duyduğumuz bağırışla birlikte dudaklarımız elektrik çarpmışcasına birbirinden ayrılırken Hoş bir rüyadan uyanmışcasına irkilerek açılmıştı gözlerim.

Barış bir küfür savurarak üzerimden hızlıca doğrulurken az önce sorgusuzca bir kenara attığımız tişörtleri zor bela bulup üzerimize geçirdiğimizde hâlâ kendimize gelmeye çalışıyorduk.

O öne doğru eğilip kapının kilidini açarken ben de saçlarıma düzenlemeye çalışıyordum. Dağılmış hâldeydim.
Keremleri daha fazla bekletmemek adına onlardan önce davranıp sürgüye uzandığımda hiçbir şey fark etmemelerini dileyerek açmıştım arabanın kapısını.

"Niye arkadasınız oğlum siz?"

Ben Kerem'in elini sıkıca tutan ortama oldukça yabancı kıza içten bir gülümseme sunarken Barış sinir içinde yanıtlamıştı Kerem'in sözünü.

"Tavla atıyorduk Kerem!"

Kaşlarımı çatarak Barış'a döndüğümde omzuna hafifçe vurmuş ve iki koltuk arasından kaynayarak tekrardan öne atmıştım kendimi. Barış ise arabadan inerek öne geçmeyi tercih ettiğinde Kerem bir 'hasbinallah' çekerek sevgilisiyle birlikte oturmuştu koltuğa.

Çok geçmeden Berkan ve Yunus da aramıza katıldığında onlara değil de Kerem'e yakalandığımız için şükrediyordum sadece. Eğer bizi basan bu ikili olsaydı yol boyu dillerinden kurtulamayacağımıza kalıbımı basardım çünkü.

Barış ön koltukta yerini aldığında çok geçmeden arabayı çalıştırırken, ben az önce yaşadıklarımızı sindirmeye çalışıyordum. Bir yandan elimle kendime rüzgar yapıyor, bir yandan diğer elimle arabanın camlarını açmaya çalışarak bedenimdeki yangını söndürmeye çabalıyordum.

Alnındaki teri elinin tersiyle silip direksiyonu sıkıca kavrayan Barış'ın da benden farksız olduğunu sezmek yüzümde bir gülümseme yaratırken o gülüşü solduran ise arkamızdan ateşlenen tüfeğin sesi olmuştu.

Ve biz daha 100 metre gidemeden lastiklerimize sıkılan kurşunlarla tekrardan çivilenmiştik olduğumuz yere.

"İnin lan arabadan!"

25 kilo patlıcan | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin