Chapter Two

469 36 31
                                    

_๑❥๑_

"23.10.2013..."


Kasvetli bulutlar, okul bahçesini örtüyordu. Sinir, kırgınlık ve öfkeyle başa çıkmaya çalışan Jungkook, elindeki telefonu sıkmayı bırakıp derin bir nefes verdi. Bugün, babası tarafında okuldan alınması gerekirken, kimsenin onu göremeyeceği bir köşeye sinmiş, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Babası her zaman aynı şeyi yapıyordu, bugün yaptığı gibi.

Onu aramayı son kez daha denediğinde, üçüncü çalışında çağrısı yanıtlanmıştı.
"Jungkook..." Sesi bıkkınlıkla çıkmıştı. "Sana önemli bir işimin çıktığını söylemiştim. Beni arayıp durma, önemli bir iş toplantısındayım"
Jungkook, gözlerini sıkıca yumup derin bir nefes aldı.
"Söz veriyorum, seni bir sonraki gün götüreceğim o değişik eğlence merkezine."
"Bana söz vermeyi kes. İnanmamı sağlıyorsun, fakat hiçbir zaman bunu yapmıyorsun." Dedi çatallaşan sesiyle.

Bay Jeon sıkıntı dolu bir nefes verdi.

"İşlerimin olduğunu biliyorsun, ama söz veriyorum sana, yarın seni oraya götüreceğim"
"Eminim yarın da bir iş toplantın olacak." Dedi göz devirerek.
"Jungkook." Sesi bu sefer ikaz doluydu.
"Ergenliğini bir kenara bırakıp biraz empati kurarsan eğer, bunu keyfimden yapmadığımı anlarsın. Kapatmam gerekiyor."
"Ergen değilim!" Diye çıkıştı. "Kendi sorumsuzluğunu benim ergenliğime bağlayamazsın! Oğluna ayıracak beş dakikan bile yok. Eminim ki iş çıkışlarındaki yemeklere katılmak yerine oğluna vakit ayırabilirsin."

Sesini fazla yükselttiğini anladığında etrafına bakındı hızla. Şu anda bir öğretmene yakalanmak istediği son şeydi. Okula telefon getirmek yasaktı ve bunu anladıklarında ikaz etmeden direkt tutanak tutuyorlardı. Bulunduğu ortaokul oldukça disiplinli bir yerdi. Sekizinci sınıf olması onu kurtarmazdı.

"Haddini aşma!..." Telefondan birkaç adam ve kadın sesleri duyuluyordu. "Bunu eve geldiğimizde konuşacağız. Kapatıyorum." Korkunç derecede sakin ve bastırılmış öfkeyle söylediği kelimelerden sonra çağrıyı sonlandırdı, Bay Jeon.

"Hepinizin canı cehenneme!"

Telefonu sinirle duvara fırlatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Babasının, bahçıvanlarına gösterdiği ilginin yarısını bile ona göstermediğini düşünüyordu. Onunla ilgileniyormuş gibi davranmasından nefret ediyordu.

Babasına karşı içten içe beslediği sevgisi kalbine taş gibi oturuyordu. Annesinden boşandıktan sonra onunla da bağlarını koparmış gibiydi.
Dolan gözlerini hızla kırpıştırıp göz yaşlarını geri itmeye çalışıyordu. Ağlamaktan nefret ediyordu, daha çok ağlatmaktan zevk alıyordu, Özellikle; masum, fındık burunlu, gülünç derecede sevimli erkekleri ağlatmaktan. Sinirini anca böyle yatıştırabilirdi. Minik ufaklığını bulması gerekiyordu...

๑❥๑

"Siktir!"

Sol koluma giren keskin ağrıyla birlikte yerden doğruldum. Odanın zifiri karanlık olduğunu, fakat dışarıdan kuşların birbirine karışan kulak tırmalayıcı seslerinin geldiğini fark ettiğimde elimi yüzüme götürüp uyku gözlüğümü çıkardım.
Bu ay içinde yataktan yeri boylayışım iki oluyordu. Normalde yapacağım şey değildir. İyice dengemi kaybediyordum.

Ne'er-do-weel // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin