Chapter Five

389 36 9
                                    

_๑❥๑_

İçeceğimden büyük bir yudum alıp etrafıma bakındım. Seokjin, insanların arasına karışmış, kendini kaybetmiş bir şekilde dans ediyordu. Hareketlerinin garipliğine gülmeden edememiştim.
Bar sandalyesini çevirmeyi bırakıp ayağa kalktım. Yarım saattir boş boş oturuyordum. Canım dans etmek istiyordu.

İçeceğimden son bir yudum daha alıp bardağı barmene doğru ittim ve insanların arasına karıştım.
Değişen müzikle birlikte dans figürleri de değişmişti.
Gittikçe sıklaşan kalabalığın arasından geçmek zorlaşıyordu. En sonunda suratlarına vura vura geçecektim. Kuzu gibi dip dibelerdi.

Seokjin, elindeki kocaman bira bardağıyla birlikte kıvırtmakla meşguldü. İçkisi ara ara dökülüyordu, fakat bu onun umurunda değilmiş gibi görünüyordu.
Yanına gideceğim sırada, arkamdan çarpan bir kız yüzünden önümdeki adamın sırtına çarpmıştım.

Çarptığım adam sesli bir küfür mırıldanıp bana doğru döndü. İçkisi beyaz gömleğine dökülmüştü ve gömleğinin ön yüzü olduğu gibi kırmızıya boyanmıştı.
"A-afedersiniz." Ürkekçe yüzüne baktım. İki metreye yakın boyuyla bana yükseklerden, öfkeli bakışlar atıyordu.
"Önüne bak, seni küçük velet." Velet mi? Ayıp ediyordu.
Derince yutkunduktan sonra ürkütücü gözlerine bakmayı bırakıp etrafıma bakındım.
"Tekrar afedersiniz"
Yanından kaçacağım sırada kolumdan tutup beni geriye doğru savurdu.
"Nereye gittiğini sanıyor-"

Seokjin'in, elindeki kocaman bardağı adamın kafasına vurmasının ardından dağ gibi adam, tuzla buz olmuş bardakla birlikte yere yığılmıştı. Dehşete düşmüş suratımla, Seokjin'in yüzüne baktım.
"Ne yaptın?"
Kafasının arkasını kaşıdı.
"Sana asılmıyor muydu?"
Önümüzdeki birkaç adam yönümüze doğru öfkeli bakışlar attığında, yerdeki adamın yakınları olduğunu anlamıştım.

"Yandık." Barın çıkışına doğru baktım.
"Ha? Bu herif niye bayıldı hemen?" Diye sordu gözlerini kırpıştırarak. Zil zurna sarhoş olmuştu bile.
Yönümüze doğru koşan iri adamları gördüğümde gözlerim üç yüz altmış beş derece aralanmıştı.
"Kaç!"
Seokjin'in kolundan tutup barın çıkışına doğru koştum.
"Bir saniye..." Kolunu benden kurtardı.
"Hwayoung içeride kaldı. Onu da alalım." Dedi kalabalığı işaret ederek.
"Bırak Hwayoung'u, başımız yanacak"
"Bir saniye!" Kaşlarını çattı. "Onu da alalım"

Sıkıntılı bir nefes verip kalabalığa doğru baktım. Adamın bayıldığı yerde kavga çıkmaya başlamıştı. İnsanlar birbirine girmiş, bağırışları müzik sesini bastırıyordu. Buna biz mi sebep olmuştuk?
Seokjin'in yakasından tutup bardan çıkardım ve hızla caddeye doğru ilerledim.
"Hwayoung!" Diye haykırdı, elini arkasına doğru uzatarak.
"Başlatma Hwayoung'una! Dayak yemeden gitmemiz gerek."

Caddeden yükselen siren seslerini işittiğimde, korkuyla etrafıma bakındım.
Soldan gelmekte olan iki tane polis aracı, barın olduğu yere doğru gelmeye başlıyordu.
"Oha! Kavga o kadar büyük müydü? Ne ara geldi bunlar?"
Hızlı adımlarla bardan uzaklaştırdım Seokjin'i.
"Neden adama asılıyorsun?" Diye sordu kaşlarını
çatarak.

"Ne saçmalıyorsun? Adama asılmadım!"
"O zaman neden onu çekiştirip duruyordun?"
"O beni çekiştirdi"
Düz yolda takılıp birkaç adım sendelledi.
"Adamı niye bayılttın o hâlde?" Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Adamı sen bayılttın" dedim dişlerimin arasından.
"Ben mi?" Kendini işaret etti.
"Tanrım! Seni neden kendimle getirdim ki!"
"Şşşş! Sus, konuşma" parmağını suratıma doğru kaldırdı.
"Adama asılıp onu bayılttın, sonra onları birbirine düşürdün. Çok fenasın." Yine sendelledi.

Caddenin karşısından gelen taksiyi fark edince birkaç adım yaklaşıp elimi kaldırdım.
"Beni Hwayoung'dan ayırdın!"
Yavaşlayan taksiye doğru ilerledim.
"1 dolar 14.000 bin woni olmuş, inanabiliyor musun?"
Taksinin kapısını açtım.
"12.000 woni miydi?"
Bıkkın bir nefes verip Seokjin'e doğru döndüm.

Ne'er-do-weel // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin